Bir yarıştayız ne galibi bilinir ne mağlubu, esaret yıllarını sürdürdüğümüz dünyada kuşlar kadar özgür, kafeste çırpınan serçe kadar mahkumuz. Gitmekle bitmeyen bitmeden gidilmeyen çıkmaz sokaklarla çevrilmiş yollarımız.
Omzumuza aldığımız yüklerin ağırlığı çelimsiz, sıska, titrek bacaklarımıza taşıyabileceğinden fazla gelmiş belli ki. Kimsenin ne dermanı ne de tahammülü kalmış. Bir soluk hatıra gibi yalnızca yaşamak sevdası. Hepimizin genzinde takılan bir düğüm ve sessiz hıçkırıklar, ev sahipliği yapıyor sesini kesemediğimiz uçsuz bucaksız gökyüzüne. Dolunayın gölgesine hapsolmuş yorgun ruhlarımız, karanlık kuytularda esen poyrazla eziliyor. İzliyoruz akıp giden hayatı çaresizce kelimelerimiz zamanın efendisini alt edemiyor. Ama bizler bilmeliyiz ki doğan güneş, açan son çiçek tükenmeden umut hep var olmaya devam edecek. Yeryüzünde gülümsemesi solmayan bir çocuğun masumiyeti tüm günahkârların karanlığını aydın eyler. Zira çürüyen ama yitip gitmeyen sahibi belirsiz kayıp bir yaşam bile huzurun sinesi delinmez çırpınışları içinde yok olmaya mahkumdur.
Güneş tenini yakmadan, rüzgâr onu kavurmadan, terini akıtmadan, o bereket yağmadan ne yaşam doğar kırlarda ne hayat. Doğa kutsalın emrindedir. Dişli çarklar gibi döngüsü bozulmadan durmayan, anlaşılmaz karmaşık bir mekanizma gibidir. Bizler hep üstün gelmek isteriz hayata, dünyaya, doğaya. Anlamak çok basit aslında. Parçası olduğumuz bu döngü içerisinde zerre ehemmiyeti olmayan sinek vızıltıları kadar sönük ve yabaniyiz. Bir düğün gecesini andıran hayallerimizin, zamanla kalbimizde kilitli bir mahzende saklandığı yaralı bir bilince sahibiz. Bu dönüşüme basit tabirle büyümek diyoruz. Hayalleri, masumiyeti, hatta yaşama sevgisi küçülürken yaşanmışlıklarımız bizi öyle büyütüyor ki gözümüze kapanan hırs perdesi aralanmıyor çoğu zaman. Hayata duyulan bu kin aslında bizzat kendimize duyduğumuz kindir. Sevginin anahtarını yitirmemiş yüreklerde, kaybettiğimiz mutluluğa erişebilecek kudret mevcuttur. Yeter ki biz kötü kokulu, kapkara yosunlarla çevrelenmiş bu dünyada, cennetin parçası saklı bahçeleri bulabilelim. Ve toprak kokusu sinmiş nasırlı ellerde büyüyen bedenlerimiz duru bir yalnızlık buhranına kapılmadan dalgalarla boğuşan bir eftelya, bizi aydınlık yarınlara taşısın. Hayatın bitmeyen mucizesi, belki de kaybetmeden kazanılmayan bir yarış olmasında gizlidir. . Sonu getirilmemiş cümleler bütünü ve tamamlanmamış bir roman adeta. Selam olsun kederimizi unutup yarına dostla bakanlara ve umutla yaşayanlara. Umut hep var gönlümüzde yeter ki biz umut edelim, umutla yaşayalım, umutla ölelim ve tükenmesin yaşamak sevdası kalbimizde.