İnsanoğlun hayattaki en temel amaçlarından başında mutlu olmak gerelir. Ne hikmettir bilinmez bu amacına ulaşan sayısı çok azdır. Çok uzağa gitmeye gerek yok kendimize mutlu olup olmadığımız soralım. Sonra en yakın çevremize ve diğerlerine aynı soruyu soralım. Tümünün samimi cevabının tam manası ile mutlu olmadığı yönünde olacaktır. Bence mutlu olduğunu söyleyenler de samimi değildir veya anlık o duyguyu yaşıyordur.
Peki bu amaca ulaşmanın yolu, yordamı, anahtarı nedir? Bu sorunun cevabı için şu anekdota kulak verelim;
Bir gün haşmetli bir kral, hayatının mutsuz bir döneminde, maiyeti ile şehirde bir sabah yürüyüşüne çıkar. Derken, insanlar arasında bir dilenci görür, haline acıma ve elem duyarak yanına yürür.
“Dilenci! Dile benden, ne dilersen! Bir kereliğine, dileğini yerine getireceğim. Ve bundan mutluluk duyacağım der”
Meğer dilenci alelade bir dilenci değil, kralın çocukluğunda öğretmenliğini yapan ve bazı gerçekleri söylediği için saraydan atılan akıl hocasıdır. Son bir ders vermek istemektedir kendisini tanıyamayan kralına.
"Majesteleri, affedersiniz, saygısızlık olarak algılamayınız ama büyük konuşuyorsunuz. Sizin de gerçekleştiremeyeceğiniz dilekler, bazı şeyler olabilir."
Kral gururuna yedirememiş ve öfkelenmiş:
"Sen kimsin ki bana bunu söylüyorsun be adam! Ben kudretli bir kralım, her şeyi yapabilirim. Sen dileğini söyle de gör bakalım gerçekleştirebiliyor muyum?"
"Nasıl isterseniz kralım, o zaman elimde tuttuğum bu çanağı servetle doldurunuz."
Kral hemen vezirlerine buyurmuş, vezirler yanlarındaki büyük keselerden çanağa altın dökmeye koyulmuşlar. Ne var ki, çanak altınla doldukça aynı anda boşalıyor, içerisine dökülen altınları yok ediyormuş. Altınlar, elmaslar, yakutlar ve zümrütler derken gümüşler ve bakır sikkelerle kral elindeki bütün hazinesini çanağa hırsından döktürmüşse de nafile! Çanak yine karşılarında yeni altınlar beklercesine bomboş duruyormuş. Kral sonunda mağlubiyeti kabul ederek "Sen kazandın dilenci. Çanağı dolduramadık. Ama sana bir sorum var, bu çanak neden yapılmış? Yani hammaddesi nedir ki?"
Dilenci sorulmasını beklediği soru karşısında gülümseyerek ve vakur bir biçimde cevap vermiş, "Bu çanak, majesteleri, insanoğlunun istek ve ihtiyaçlarından yapılmıştır. İnsan, hiçbir zaman sahip olduğuyla yetinmez, hedeflediği ve hayal ettiği her şeyi elde ettiği anda, zihni onu unutur, uzaklaştırır ve yeni istekler ve ihtiyaçlar yaratır kendine. İnsan aklı, mükemmel bir hizmetkar olsa da berbat bir efendidir.
Bu yüzden, mutluluğu zihnine inanarak dışarıdaki isteklerinde arayan insanoğlu asla tam olarak mutlu olamaz. Sizden dileğim, mutluluğu kendi içinizde aramanızdır."
Mutluluk uzak bir tepenin üzerindeki güzel rayihalarla bezeli gül bahçeleri içinde inşa edilmiş bir sırça köşk değildir. Mutluluk hayat yolunun atomu olan ve ismine "an" dediğimiz en küçük zaman dilimlerinin, yani gerçekte var olmayan o sırça köşke giden yolun ta kendisidir. Yolu yürümekten keyif almak, sahip olduklarının kıymetini bilmek, kanaatkar olarak iyi insan olarak yaşama cesaretini göstermektedir.
Evet sevgili dostlar bu haftaki yazımızı bu konu ile ilgili iki özlü söz ile tamamlayalım : "Öldükten sonra unutulmak istemiyorsan, ya okunmaya değecek bir şeyler yaz, ya da yazmaya değecek bir şeyler yap…" “İyi geçirilmiş bir günün, mutlu bir uyku getirmesi gibi, iyi yaşanmış bir hayat da mutlu bir ölüm getirir.” Mutluluğa ulaşmanız ve ulaştığınız mutluluğunuzun daim olması dileği ile hepinize iyi haftalar…