Kütahya Sosyal Bilimler Lisesi
Köşe Yazarı
Kütahya Sosyal Bilimler Lisesi
 

Elif Rana ATİŞ - Kayboluyor Gönlümüz

    Bizler her geçen zaman daha da küreselleşiyor ve birbirimize benzer hale geliyoruz. Herhangi bir milletin insanıyla giydiklerinizin, yediklerinizin, içtiklerinizin, okuduklarınızın, dinlediklerinizin veya izlediklerinizin aynı olma ihtimali çok yüksek. Peki, milletleri birbirinden ayıran, onları özel kılan, ortak geçmiş ve gelecek oluşturan, halkı birbirine bağlayan şey nedir? Tabi ki diller… Nitekim diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir.[1] Ancak tehlike büyük… Yolumuza ışık olan uyarıları dikkate almazsak dilimiz de bizler gibi benliğinden kopacak ve bu servet değerini maalesef kaybedecektir! Bu yol gösteren ışıklardan biri Türk diline âşık Nihat Sami Banarlı’ya aittir. Banarlı diyor ki: ‘Türk dilini seviniz! Çünkü Türklerin, en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacaktır:’’  Türklük tohumu toprağa ilk düştüğünde yeşeren; anaların ninnilerinde, ozanların dillerinde, sevdalıların yüreğinde günümüze değin ilmek ilmek işlenen bu dil, sevilmez mi?  Kaşgarlı Mahmut ise ‘‘Türk dilini öğreniniz! Çünkü Türklerin, uzun sürecek saltanatları olacaktır.’’ sözünün peygamberimize ait olduğuna, meşhur eseri Dîvânu Lugâti't-Türk’te gururla söylemiştir. Milletimizinki kadar büyük tarihi olan bu imparatorluk dili, öğrenilmez mi?             Okuduğum bir dergi ‘‘Türkçe kendi toprağında bir yabancı dil sanki’’ diyordu. Değer-kıymet bilmezlik,  dili,  kendi öz evlatlarından ayırmaya mal oluyor. Ne vakit kelimelerimizin içleri bu kadar boşalıp kısaldı? Derin anlamlı kelimeler ne vakit yerlerini sığ, basit kelimelere bıraktı? Günümüzdeki dillerini bozmadan en saf haliyle konuşabilecek küçücük çocukların bile ağızlarında yabancı kelimeler dolaşıyor.  Anlamını bilmeden kullandığımız kelimeleri ne ara bu kadar benimsedik? Ne zamandan beri Türkçeyi yabancı dillerle karıştırarak konuşmak havalı oldu? Birbirimizden ayrılırken söylediğimiz ‘’hoşça kal, esen kal’’ iyi dilekleri, neden yerini ‘’bay bay’’a bıraktı? Günlük yaşamımızda ‘tamam’ yerine ‘okey’, ‘dolu’ yerine ‘full’, ‘taklit’ yerine ‘imitasyon’, ‘özgeçmiş’ yerine ‘cv’ dediğimizde; iş yerlerimizin adlarına ‘fast- food’ yazdığımızda elimize ne geçiyor? Belki de şöyle sormalıyız: Elimizde ne kalıyor? Ben söyleyeyim; kendini düzgün ifade edemeyen, okuduğu kitapları, şiirleri anlayamayan, en basitinden ninesiyle dedesiyle bile iletişim kuramayan bir nesil… Bu iletişimsizlik nedeniyle de insanlar arasında kavgalar günden güne artıyor ve ne aklımızdakileri ne de kalbimizdekileri anlatabiliyoruz hakkıyla.             Her şeyden önce kelimeler üzerinde kimsenin oynamaya hakkı yoktur çünkü kelimeler, milletindir.[2] Peki ya millet kendi kelimeleriyle oynuyorsa? Türkçenin yozlaşması yalnız konuşma dilinin değil yazı dilinin de bozulmasının bir sonucu. Mesaj yazarken daha az zaman aldığı için kelimeleri kısaltıyoruz. Sosyal medya paylaşımlarımızda açıklamaları Türkçe yerine İngilizce yazıyoruz. Gün geçtikçe yapılan bu kısaltmalar, bu bozmalar aslında bize zaman kazandırmıyor, dilimizi kaybettiriyor. Yazarken sahip çıkmadığımız dilimize konuşurken nasıl sahip çıkalım?              Durum böyle olduğunda her şeyin düşmesi yadsınamaz bir gerçektir. Kitapların dilleri de düşer, şiirlerin derinliği de kendimize olan saygımız da. Muhabbetlerimizin içtenliği de düşer, fikirlerimizin kalitesi de. Bu düşüşü durdurmak ve yükseltmek Türk dilinin tüm evlatlarının görevidir. Türkçe konuşmalıyız, bizim dilimizi, benliğimizi, atalarımızın mirasını özümsemeliyiz. Yeniden hatırlamalıyız derinlerden ta derinlerden gerçek duyularımızla gelen ahenkli kelimeleri. Ve daha sonra sımsıkı sarılmalıyız ona. Dilimiz bizi bağlayacak, kardeş yapacakmış gibi.   Diyor ki Faruk Nafiz Çamlıbel: Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana, Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime. Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır, Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime.   Dilimizi kaybedersek gönlümüzü de kaybederiz.   Elif Rana ATİŞ   [1] Nihad Sami BANARLI, Türkçenin Sırları /  syf 16 [2] Nihad Sami BANARLI, Türkçenin Sırları / syf 15  
Ekleme Tarihi: 06 Haziran 2021 - Pazar
Kütahya Sosyal Bilimler Lisesi

Elif Rana ATİŞ - Kayboluyor Gönlümüz

    Bizler her geçen zaman daha da küreselleşiyor ve birbirimize benzer hale geliyoruz. Herhangi bir milletin insanıyla giydiklerinizin, yediklerinizin, içtiklerinizin, okuduklarınızın, dinlediklerinizin veya izlediklerinizin aynı olma ihtimali çok yüksek. Peki, milletleri birbirinden ayıran, onları özel kılan, ortak geçmiş ve gelecek oluşturan, halkı birbirine bağlayan şey nedir? Tabi ki diller… Nitekim diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir.[1]

Ancak tehlike büyük… Yolumuza ışık olan uyarıları dikkate almazsak dilimiz de bizler gibi benliğinden kopacak ve bu servet değerini maalesef kaybedecektir! Bu yol gösteren ışıklardan biri Türk diline âşık Nihat Sami Banarlı’ya aittir. Banarlı diyor ki: ‘Türk dilini seviniz! Çünkü Türklerin, en az geçmişleri kadar büyük geleceği olacaktır:’’  Türklük tohumu toprağa ilk düştüğünde yeşeren; anaların ninnilerinde, ozanların dillerinde, sevdalıların yüreğinde günümüze değin ilmek ilmek işlenen bu dil, sevilmez mi?  Kaşgarlı Mahmut ise ‘‘Türk dilini öğreniniz! Çünkü Türklerin, uzun sürecek saltanatları olacaktır.’’ sözünün peygamberimize ait olduğuna, meşhur eseri Dîvânu Lugâti't-Türk’te gururla söylemiştir. Milletimizinki kadar büyük tarihi olan bu imparatorluk dili, öğrenilmez mi?

            Okuduğum bir dergi ‘‘Türkçe kendi toprağında bir yabancı dil sanki’’ diyordu. Değer-kıymet bilmezlik,  dili,  kendi öz evlatlarından ayırmaya mal oluyor. Ne vakit kelimelerimizin içleri bu kadar boşalıp kısaldı? Derin anlamlı kelimeler ne vakit yerlerini sığ, basit kelimelere bıraktı? Günümüzdeki dillerini bozmadan en saf haliyle konuşabilecek küçücük çocukların bile ağızlarında yabancı kelimeler dolaşıyor.  Anlamını bilmeden kullandığımız kelimeleri ne ara bu kadar benimsedik? Ne zamandan beri Türkçeyi yabancı dillerle karıştırarak konuşmak havalı oldu? Birbirimizden ayrılırken söylediğimiz ‘’hoşça kal, esen kal’’ iyi dilekleri, neden yerini ‘’bay bay’’a bıraktı? Günlük yaşamımızda ‘tamam’ yerine ‘okey’, ‘dolu’ yerine ‘full’, ‘taklit’ yerine ‘imitasyon’, ‘özgeçmiş’ yerine ‘cv’ dediğimizde; iş yerlerimizin adlarına ‘fast- food’ yazdığımızda elimize ne geçiyor? Belki de şöyle sormalıyız: Elimizde ne kalıyor? Ben söyleyeyim; kendini düzgün ifade edemeyen, okuduğu kitapları, şiirleri anlayamayan, en basitinden ninesiyle dedesiyle bile iletişim kuramayan bir nesil… Bu iletişimsizlik nedeniyle de insanlar arasında kavgalar günden güne artıyor ve ne aklımızdakileri ne de kalbimizdekileri anlatabiliyoruz hakkıyla.

            Her şeyden önce kelimeler üzerinde kimsenin oynamaya hakkı yoktur çünkü kelimeler, milletindir.[2] Peki ya millet kendi kelimeleriyle oynuyorsa? Türkçenin yozlaşması yalnız konuşma dilinin değil yazı dilinin de bozulmasının bir sonucu. Mesaj yazarken daha az zaman aldığı için kelimeleri kısaltıyoruz. Sosyal medya paylaşımlarımızda açıklamaları Türkçe yerine İngilizce yazıyoruz. Gün geçtikçe yapılan bu kısaltmalar, bu bozmalar aslında bize zaman kazandırmıyor, dilimizi kaybettiriyor. Yazarken sahip çıkmadığımız dilimize konuşurken nasıl sahip çıkalım?

             Durum böyle olduğunda her şeyin düşmesi yadsınamaz bir gerçektir. Kitapların dilleri de düşer, şiirlerin derinliği de kendimize olan saygımız da. Muhabbetlerimizin içtenliği de düşer, fikirlerimizin kalitesi de. Bu düşüşü durdurmak ve yükseltmek Türk dilinin tüm evlatlarının görevidir. Türkçe konuşmalıyız, bizim dilimizi, benliğimizi, atalarımızın mirasını özümsemeliyiz. Yeniden hatırlamalıyız derinlerden ta derinlerden gerçek duyularımızla gelen ahenkli kelimeleri. Ve daha sonra sımsıkı sarılmalıyız ona. Dilimiz bizi bağlayacak, kardeş yapacakmış gibi.

 

Diyor ki Faruk Nafiz Çamlıbel:

Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana,

Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime.

Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır,

Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime.

 

Dilimizi kaybedersek gönlümüzü de kaybederiz.

 

Elif Rana ATİŞ

 

[1] Nihad Sami BANARLI, Türkçenin Sırları /  syf 16

[2] Nihad Sami BANARLI, Türkçenin Sırları / syf 15

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.