Herkes bazen hata yapabilir; bu çok normaldir. Ancak hataların bir sınırı ve bedeli olduğunu bilmemiz gerekir. Derslerimize çalışmadığımızda başarısız olmamız, hatamızın bedelidir. Bir karı kocanın fikir ayrılığına düşmesi normaldir. Fakat bu durum fiziksel ya da psikolojik şiddete dönüştüğünde sınırı aştığımız görülür. Bir öğrenci arkadaşına şaka yapabilir. Ama bu şaka zorbalığa dönüştüğünde yine sınırı aştığını görürüz. Sınırlar aşıldığında insan hakları ihlali gerçekleşir. İnsan hakları, bireylerin özgürlük ve güvenliğini sağlayan sınırlarla korunmalıdır.
Peki, insan hakları nelerdir? İnsan hakları, kişinin yaşama, eğitim, özgürlük ve güvenlik gibi doğuştan sahip olduğu temel haklardır. Bu haklar, insanların sağlıklı ve onurlu bir şekilde yaşaması için güvence altına alınmıştır. İnsan haklarında kişi; ırk, dil, din, renk ya da başka görüşler gibi hiçbir sebeple ayrımcılığa uğrayamaz çünkü insan, sadece insan olduğu için bu haklara sahiptir. Fakat etrafınıza şöyle bir bakın. Sizce gerçekten en son yazdığım iki cümle uygulanıyor mu? Ben söyleyeyim: Hayır. Artık insanlar bırakın ırkı, dili; insan olduğu için suçlu hissettiriliyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya genelinde her on kişiden biri temel haklarımızdan mahrum kalıyor. Niçin? Arkadaşını küçük düşürüp iki kahkaha atmak için mi? Bencil kişilerin o kibirli beyinlerinde yine haklı olduklarını kabul etmek için mi? Hastalıklı insanları tatmin etmek için mi? Buna verilebilecek birçok cevap var. Ne yazık ki o kişilere “Neden?” diye sorduğumuzda da verebilecekleri pek çok bahaneleri var. Fakat insan hakları ihlali, hiçbir bahane ile kabul edilemez.
İnsan haklarının ihlali, ne kadar acınası bile olsa, ilk toplumlardan itibaren vardır. MÖ 3000’li yıllarda köleliğin yaygın olması, kölelerin yaşama ve barınma gibi temel haklarının ihlaline örnektir. Bununla birlikte haklarımızı korumaya çalışanlar da vardı. Örneğin, MÖ 539’da Pers Kralı Kiros, kölelerin serbest bırakılmasını savunan bir metin hazırlamıştır. Orta Çağ’da krallığın keyfi yönetimine son vermek isteyen İngiliz soyluları, Magna Carta belgesini imzalatarak hukukun üstünlüğünü savunmuşlardır. Modern çağlarda ise insan hakları evrensel bir temel üzerine oturtulmuştur. 1948’de Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni yayımlayarak 30 madde ile temel hakları güvence altına almıştır. Fakat bu belgede kaç madde olursa olsun hiçbir zaman haklarımızın tam olarak güvence altına alındığı söylenemez.
Her ne kadar bu anayasa ve belgeler haklarımızı koruma amacı taşısa da günümüzde hâlâ ciddi ihlaller yaşanmakta. Bazı göçmenler sırf farklı ırklardan olduğu için ayrıştırılırken bazı kadınlar yalnızca kadın oldukları için güçsüz görülmekte. Bu dediklerim daha hiç bir şey.
Dünyanın dört bir yanında birçok zulüm var. İnsanlar işkenceye maruz kalıyor, katlediliyor. Özellikle Ortadoğu’da bu zulümler giderek artıyor. Bu ölümler ne zaman duracak? Yine
Ortadoğu’da bazı yerlerde keyfi tutuklanmalar yaşanırken devletler bunu nasıl göremiyor? Bir adam yerin altında işkence alanları oluştururken, insanların ölüleri üst üste konulup sırayla pres makinesinden geçirilirken bahsettiğimiz beyanname nerede? Neden buna bir ses çıkarılmıyor? Bu durumlar Beyanname’nin değil büyük devletlerin sözünün geçtiğinin en net göstergesidir.
Dijital dünyada da işler toz pembe değil. Birçok uygulama haklarımızı resmen hiçe sayıyor. Kişilerin hesapları çalınıp bilgilerine erişiliyor. Sonrasında tehditler yağdırılıp istediklerini yapmamız isteniyor. Ve bu uygulamalar tespit edilemiyor. Ciddi güvenlik kuralları koyulmuyor, bir çözüm bulunmuyor. Yokmuş gibi davranmanın bir çözüm olmadığını nasıl anlamaları ya da nasıl anlatmamız gerekiyor?
21. yüzyıldayız ve bu ihlallerin devam etmesi, hatta giderek artması sizce de bir terslik olduğunu göstermez mi? Bana sorarsanız, toplumların haklarımızı korumak için daha etkili önlemler alması gerektiğini gözler önüne seriyor. Bu süreçte gençlerin rolü büyüktür. Örneğin, sosyal medya gibi platformlardan insan haklarına karşı farkındalık oluşturulabilir. Ayrıca, insan hakları için kurulan önemli kuruluşlara gönüllü olabilir, bu kuruluşları yayarak geniş kitlelere ulaştırabilirler.
Öte yandan gençlerin rolü bu konuda ne kadar büyükse devletin rolü de o kadar büyüktür. Örneğin, insan haklarına karşı ceza sürelerini artırarak caydırıcı olmalarını sağlayabilirler. Veya eğitimde öğretmen seçiminde de seçici davranılarak çocuklara ve gençlere daha iyi bir eğitim kalitesi sunulabilir.
Bunların tümünü yapsak bile başta düzgün bir eğitim olmasa her şey boşadır aslında. Eğitim, sadece okulda olan ve okulla yetecek bir şey değildir. İlk olarak çocukların küçük yaşta ve ömrünün neredeyse tamamında örnek aldığı kişiler ebeveynlerdir. Onlar bize iyiliği, vicdanı, paylaşmayı ve dayanışmayı öğretir. Öğretmenlerimiz ailemizden sonra örnek aldığımız bir diğer kişilerdir. Okula gittiğimiz süre içinde dersi ve akademik başarıları bir tarafa bırakıp birazda insani değerler anlatılmalıdır. Onlar bize ne kadar değerlerimizi öğretirse o kadar öğreniriz. Eğer bu vahşetlerin kökünü bulmak istiyorsak bu sorunlara bakmalıyız.
Sonuç olarak, insan hakları bizim olduğu gibi bu hakları korumak da bizim elimizdedir. İhlaller çoğaldıkça bize zarar verdiği gibi azaldıkça da bizim yararımızadır. İnsan hakları evrenseldir ve bu hakların korunması her bireyin sorumluluğudur. Unutmayalım, sadece bir kişinin bile bir adımı bütün dünyayı etkileyebilir.