Öğr. Gör. H. Feyyaz EBEOĞLUGİL - Farkında Mıyız?
Köşe Yazarı
Öğr. Gör. H. Feyyaz EBEOĞLUGİL - Farkında Mıyız?
 

İstanbul Sözleşmesi Üzerine Tespitler

Kıymetli okurlarımız hepinize merhabalar. Bu hafta gündemde epey konuşulan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” hakkında tespitlerde bulunmak istiyorum. İstanbul Sözleşmesi; 11/05/2011 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından imzalanarak uygulamaya başlanan ve tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” şeklinde geçen sözleşme 81 maddeden oluşmaktadır. Sözleşme gerçekten kadın hakları, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve mücadele edilmesi çalışmaları, çocuklara yönelik aile içi şiddetle mücadele, çocuk gelinler ve genç yaşta evlendirilen kızlar ile ilgili ve daha pek çok mağduriyet konusu hakkında önemli düzenlemeler içermektedir. İstanbul’da imzaya açıldığı için adı İstanbul Sözleşmesi olarak anılan sözleşmenin içinde geçen 2 kavram toplumsal ve aile yapısı üzerine sorun teşkil edecek ifadelerdir. Bu ifadelere katılmak ve sözleşmeyi olduğu gibi uygulamak sorunlar çıkaracaktır. Özellikle LGBT (LGBTT, LGBTİ) adıyla anılan Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans kelimelerinin kısaltılmaları ile ifade edilen yapı son derece sapkın ve toplumsal düzeni etkileyen, aile yapısını etkileyen bir oluşumdur. Bu oluşuma destek verecek ifade ise sözleşmede geçen ‘Cinsel Yönelim’ üzerine kadın yada erkek olarak kısıtlı bir şekilde gidilmemesi şeklindedir. Sözleşme açıkça kadın, erkek olarak anılan cinsiyetlerin yetersiz ve sınırlayıcı olduğunu ifade etmektedir. Diğer husus ise ‘Toplumsal Cinsiyet Kabulleri” kavramıdır. Bu kavrama "Sosyoloji" adlı eserinde "toplumsal cinsiyet" konusuna da yer veren İngiliz toplumbilimci Antony Giddens, bu kavramı, "Her bir cinsiyet üyesi için uygun görülen davranış hakkındaki toplumsal beklentiler"  diyerek açıklıyor. Giddens'a göre toplumsal cinsiyet, erkek ve kadınların birbirlerinden farklı olmasına yol açan fiziksel niteliklere değil erkeklik ve kadınlık hakkında toplumca oluşturulan özelliklere göndermede bulunuyor. Sözleşmede vurgulanan erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla birlikte olmalarının önünde bir engelin olmaması için toplumsal cinsiyet kabullerinin değiştirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Böylece erkek erkeğe, kadın kadına birliktelikler meşru zemine hukuki açıdan taşınmış olacak. Bu karşı olunan durumlar toplumda genel olarak aslında istenmeyen durumlardır. Hiçbir aile çocuğunun hem cinsleriyle birlikte olmalarını istemez/beklemez. Semavi dinlerde yasak edilen bu durum, ayrıca helak edilen kavimlerden Lut kavminin durumu Yüce Kur’an’da şöyle nakledilmektedir.” Lut, kavmine dedi ki: "Alemlerde, sizden önce hiç kimsenin yapmadığı 'fahşayı' (hayasızlığı) mı yapıyorsunuz? Gerçekten siz, kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz, 'müsrif'(haddi aşan) bir kavimsiniz." Lut Kavmi'nin cevabı: "Bunları, yurdunuzdan sürüp çıkarın, muhakkak bunlar, temiz kalmak isteyen insanlardır." demekten başkası olmadı. Bunun üzerine Biz, karısı dışında, (Lut'u) ve ailesini kurtardık; (karısı) ise, helake uğrayanlardan oldu. Ve onların üzerine, bir (azap) sağanağı yağdırdık. Bak! Mücrimlerin(suçluların) akıbeti nasılmış?” [ARAF(7)/80-84] Sözleşmeye imza atıp sözleşmeden ayrılan tek ülke de Türkiye değil ayrıca. Sözleşmeye imzacı olan ancak yürürlüğe sokmayan devletler arasında Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık bulunmaktadır. Slovakya 26 Şubat 2020'de, Macaristan ise 5 Mayıs 2020'de sözleşmeyi onaylamayı reddetti. Bu durumda son olarak şu tespitlerle yazıyı sonlandırmakta fayda var. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) veda hutbesinde bizlere kadınlarla ilgili en önemli nasihati hasidi şerif’te vermiştir: Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Cennet anaların ayağı altındadır. Bizler bu topraklarda öyle ulu bir medeniyetin temsilcileriyiz ki, örf, adet, gelenek ve göreneklerimizde, töremizde hiçbir zaman kadınlara kötü davranılması tasvip edilmemiştir. At, Avrat ve Silahın kutsiyetinde yaşamış atalarımızın torunları olduğumuzu bile hatırlamamız yeterlidir. Türk örfü bizlere bu şekilde aktarılmıştır. İslam dini Arabistan’da öyle bir cahiliyye döneminde hayat bulmuştu ki, kız çocukları diri diri gömülmekte ve çocuklara eziyetler yapılmaktaydı. İslam dininin ilk yasakları arasında bu cahiliyye uygulaması vardır. İslam çocukların şefkat ve merhametle büyütülmesini son derece önemsemektedir. Öyle ki kendisine taş atan çocuklara kızmayı, bed dua etmeyi dahi düşünmeyen bir Peygamberin Ümmeti olmaktan şeref duymalı ve gerektiği gibi çocuklarımıza şevkatle, merhametle yaklaşmalı, kızlarımıza ve kadınlarımıza hak ettiği şekilde güzel davranışlar göstermeliyiz. Kadına şiddetin önlenmesi ve çocukların aile içi şiddetten uzak tutulması için, çocuk gelinlerin olmaması için yapılacak düzenlemeler tabi ki çok önemlidir ancak daha önemlisi kendi benliğimizde asla var olmayan bu davranışların bizlere nasıl ve nerden bulaştığını öğrenerek; bu davranışların toplum olarak yapılmasının önlenmesine dönük uzun vadeli planlamalar yapmaktır. Kadınların şiddet görmediği, çocukların çocukluklarını doyasıya yaşayabildikleri, aile yapımızın bozulmadığı, toplumda sapkınlıkların artmadığı ve normalleşmediği bir Türkiye için hepimiz mücadele etmeyi bırakmamalıyız. Sağlıkla ve sağlıcakla kalın.                                                                     
Ekleme Tarihi: 24 Mart 2021 - Çarşamba
Öğr. Gör. H. Feyyaz EBEOĞLUGİL - Farkında Mıyız?

İstanbul Sözleşmesi Üzerine Tespitler

Kıymetli okurlarımız hepinize merhabalar. Bu hafta gündemde epey konuşulan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” hakkında tespitlerde bulunmak istiyorum.

İstanbul Sözleşmesi;

11/05/2011 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından imzalanarak uygulamaya başlanan ve tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” şeklinde geçen sözleşme 81 maddeden oluşmaktadır. Sözleşme gerçekten kadın hakları, kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi ve mücadele edilmesi çalışmaları, çocuklara yönelik aile içi şiddetle mücadele, çocuk gelinler ve genç yaşta evlendirilen kızlar ile ilgili ve daha pek çok mağduriyet konusu hakkında önemli düzenlemeler içermektedir.

İstanbul’da imzaya açıldığı için adı İstanbul Sözleşmesi olarak anılan sözleşmenin içinde geçen 2 kavram toplumsal ve aile yapısı üzerine sorun teşkil edecek ifadelerdir. Bu ifadelere katılmak ve sözleşmeyi olduğu gibi uygulamak sorunlar çıkaracaktır. Özellikle LGBT (LGBTT, LGBTİ) adıyla anılan Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans kelimelerinin kısaltılmaları ile ifade edilen yapı son derece sapkın ve toplumsal düzeni etkileyen, aile yapısını etkileyen bir oluşumdur. Bu oluşuma destek verecek ifade ise sözleşmede geçen ‘Cinsel Yönelim’ üzerine kadın yada erkek olarak kısıtlı bir şekilde gidilmemesi şeklindedir. Sözleşme açıkça kadın, erkek olarak anılan cinsiyetlerin yetersiz ve sınırlayıcı olduğunu ifade etmektedir. Diğer husus ise ‘Toplumsal Cinsiyet Kabulleri” kavramıdır. Bu kavrama "Sosyoloji" adlı eserinde "toplumsal cinsiyet" konusuna da yer veren İngiliz toplumbilimci Antony Giddens, bu kavramı, "Her bir cinsiyet üyesi için uygun görülen davranış hakkındaki toplumsal beklentiler"  diyerek açıklıyor. Giddens'a göre toplumsal cinsiyet, erkek ve kadınların birbirlerinden farklı olmasına yol açan fiziksel niteliklere değil erkeklik ve kadınlık hakkında toplumca oluşturulan özelliklere göndermede bulunuyor. Sözleşmede vurgulanan erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla birlikte olmalarının önünde bir engelin olmaması için toplumsal cinsiyet kabullerinin değiştirilmesi gerektiği ifade ediliyor. Böylece erkek erkeğe, kadın kadına birliktelikler meşru zemine hukuki açıdan taşınmış olacak.

Bu karşı olunan durumlar toplumda genel olarak aslında istenmeyen durumlardır. Hiçbir aile çocuğunun hem cinsleriyle birlikte olmalarını istemez/beklemez. Semavi dinlerde yasak edilen bu durum, ayrıca helak edilen kavimlerden Lut kavminin durumu Yüce Kur’an’da şöyle nakledilmektedir.” Lut, kavmine dedi ki: "Alemlerde, sizden önce hiç kimsenin yapmadığı 'fahşayı' (hayasızlığı) mı yapıyorsunuz? Gerçekten siz, kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz, 'müsrif'(haddi aşan) bir kavimsiniz." Lut Kavmi'nin cevabı: "Bunları, yurdunuzdan sürüp çıkarın, muhakkak bunlar, temiz kalmak isteyen insanlardır." demekten başkası olmadı. Bunun üzerine Biz, karısı dışında, (Lut'u) ve ailesini kurtardık; (karısı) ise, helake uğrayanlardan oldu. Ve onların üzerine, bir (azap) sağanağı yağdırdık. Bak! Mücrimlerin(suçluların) akıbeti nasılmış?” [ARAF(7)/80-84]

Sözleşmeye imza atıp sözleşmeden ayrılan tek ülke de Türkiye değil ayrıca. Sözleşmeye imzacı olan ancak yürürlüğe sokmayan devletler arasında Ermenistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya, Ukrayna ve Birleşik Krallık bulunmaktadır. Slovakya 26 Şubat 2020'de, Macaristan ise 5 Mayıs 2020'de sözleşmeyi onaylamayı reddetti.

Bu durumda son olarak şu tespitlerle yazıyı sonlandırmakta fayda var. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) veda hutbesinde bizlere kadınlarla ilgili en önemli nasihati hasidi şerif’te vermiştir:

Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınızı; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah, size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir.

Cennet anaların ayağı altındadır. Bizler bu topraklarda öyle ulu bir medeniyetin temsilcileriyiz ki, örf, adet, gelenek ve göreneklerimizde, töremizde hiçbir zaman kadınlara kötü davranılması tasvip edilmemiştir. At, Avrat ve Silahın kutsiyetinde yaşamış atalarımızın torunları olduğumuzu bile hatırlamamız yeterlidir. Türk örfü bizlere bu şekilde aktarılmıştır. İslam dini Arabistan’da öyle bir cahiliyye döneminde hayat bulmuştu ki, kız çocukları diri diri gömülmekte ve çocuklara eziyetler yapılmaktaydı. İslam dininin ilk yasakları arasında bu cahiliyye uygulaması vardır. İslam çocukların şefkat ve merhametle büyütülmesini son derece önemsemektedir. Öyle ki kendisine taş atan çocuklara kızmayı, bed dua etmeyi dahi düşünmeyen bir Peygamberin Ümmeti olmaktan şeref duymalı ve gerektiği gibi çocuklarımıza şevkatle, merhametle yaklaşmalı, kızlarımıza ve kadınlarımıza hak ettiği şekilde güzel davranışlar göstermeliyiz.

Kadına şiddetin önlenmesi ve çocukların aile içi şiddetten uzak tutulması için, çocuk gelinlerin olmaması için yapılacak düzenlemeler tabi ki çok önemlidir ancak daha önemlisi kendi benliğimizde asla var olmayan bu davranışların bizlere nasıl ve nerden bulaştığını öğrenerek; bu davranışların toplum olarak yapılmasının önlenmesine dönük uzun vadeli planlamalar yapmaktır.

Kadınların şiddet görmediği, çocukların çocukluklarını doyasıya yaşayabildikleri, aile yapımızın bozulmadığı, toplumda sapkınlıkların artmadığı ve normalleşmediği bir Türkiye için hepimiz mücadele etmeyi bırakmamalıyız.

Sağlıkla ve sağlıcakla kalın.                                                                     

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.