İnsanlık; tarih boyunca değişik evrelerden geçti. Mağara yaşamından çadır hayatına, avcılıktan tarıma, sonrasında sanayiden bilgi toplumuna evrildi. Günümüzde de teknolojik ilerlemenin yol arkadaşlığını yanına alarak, değişmeye devam ediyor.
Merkezine insanı, insanın yaşam kalitesini ve sürdürülebilir kalkınmayı alan bu yeni model; endüstri ‘ın getirdiği yeniliklerin toplumsal entegrasyonunu sağlama, teknolojiyi toplum çıkarına kullanma ve refahı artırma gibi “insan temelli” değişim çabalarının tamamını heybesinde taşıyor. Hedefleri daha detaylı kategorize edecek olursak;
- Sağlıklı yaşam süresinin uzatılması,
- Teknolojinin yaşamın her alanında kullanılması,
- Yeni nesil ve çok boyutlu tedarik zincirinin toplumun her kesimine ulaşması,
- Altyapı ve yeşil kentsel dönüşümler,
- Finansal teknolojilerin geliştirilmesi,
- Sürdürülebilir kalkınma politikalarının uygulanması ve hedeflerin gerçekleşmesi.
Yeni modelin ruhunda sürdürülebilirlik var. Sürdürülebilirlik stratejisi; günümüz kuşaklarının ihtiyaçlarını karşılarken eş zamanlı olarak, gelecek neslin ihtiyaçlarını da gözeterek kaynak kullanımının toplu bakış açısı ve toplum temelli dizayn edilmesine dayalı bir kalkınma modeli. Aralarında Türkiye dahil 160’ın üzerinde ülkenin yer aldığı, dünyanın en önde gelen ülkeler küresel bir uygulama planı üzerinde anlaşma sağladı. Bu oluşumun önceliği; iklim krizi, yoksulluğu ortadan kaldırılması, toplumsal cinsiyet eşitliği, gezegenin korunması ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasıdır. Her ne kadar siyasi çıkarlar, dünyaya hükmetme hayalleri, ekonomik kazanımlar gibi nedenlerle bu plandan sapmalar olsa da tüm ülkeler ön sayfada bunlar üzerinden evrensel eylem çağrısını yapıyorlar.
Bu yeni düzende liderlere de çok iş düşüyor. Toplumun liderlerden beklentisi de toplumda uzlaşma, sosyal diyalog. Ülkeleri yönetenler, toplumsal uzlaşmayı evrensel olarak ele almalı. İletişim, fırsat eşitliği, insan hakları ve farklılıklara saygı konularını gündeminize taşınarak, kutuplaşmanın önüne geçirilecek uygulamalar yapmalıdırlar.
Peki bu yeni sistemin sakıncaları yok mu? Tabi ki var tüm toplumsal sistemlerde olduğu gibi. Nedir sakıncaları sorusunun cevabına gelince;
En önemlisi devletlerin siyasi amaçları uğruna uyguladıkları acımasız ve insanlık dışı işler yeni sistemin amacına ulaşmasında en büyük engel. Uygulama zorluğu. Ayrıca yeni sitem toplumu tembelleştirmesi, sabırsızlaştırması, marka aşığı tüketim toplumu haline getiriyor olması diğer bir eksikliği. Yeni nesli teknolojiyi çok kullanan, eğitim düzeylerini akademik olarak yükselten bir yol izlemesi inşaat işleri, tamir ve tadilat işleri konusunda eleman eksikliğini beraberinde getirirken üniversite mezunu işsizlerin sayısında artışlara neden olmakta. Diğer ve en önemli eksikliği de toplumları kendi kültürlerinden uzaklaştırmakta, ahlaki ve etik değerlerinin değişmesine neden olmakta.
Evet sevgili dostlar; Heraklitos “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diyor. Çok büyük toplumsal değişimden geçiyor ve yeniden yapılanıyoruz. Unutmayın; tarih sadece kim olduğunuzla değil, gelecek hakkında ne düşündüğünüzle ve onun için ne yaptığınızla da ilgileniyor. Duygular, duyarlılık, işbirliği, sosyal etki dayanışma kolektif akıl bu modelin baş aktörü. Geleceğin inşasına ve toplumsal dönüşüme katkı koyma zamanı. Kısacası değişime ayak uydurma zamanı. Günümüz liderlerine düşen mütevazılığa, ben yerine biz odaklı düşünce yapısına, işbirlikçiliğe, merhamete, uzun vadeli düşünebilen ve uzlaşmacı özelliklere sahip aynı zamanda öz benliğini unutmayan, ana hedefi iyi insan olma olan yeni nesilleri inşa edecek ortamlar hazırlamaktır. Hepinize iyi haftalar…