Mustafa UYSAL - Tarih Köşesi
Köşe Yazarı
Mustafa UYSAL - Tarih Köşesi
 

Mertliğin Un İle Karılıp Saygın Bir Kent: Beylerbeyliği Şehri Kütahya

Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri Dönemi’nde İç Batı Anadolu’da Kütahya merkezli olarak Germiyanoğlu Beyliği kurulmuştur. Germiyanoğlu Süleyman Şah kızını Sultan I. Murad’ın oğlu Bayezid’e vermiştir. Bu evlilikte çeyiz olarak Kütahya, Simav, Emet, Tavşanlı ve çevresi Osmanlılara bırakılmıştır. Fetret devrinde şehzadeler arasındaki taht mücadelelerinde Çelebi Mehmet’i destekleyen II. Yakub Bey Osmanlıların aramanoğulları’nı mağlup etmesiyle yeniden beyliğinin başına geçmiş ve bundan sonraki dönemde Osmanlılarla iyi geçinmeyi tercih etmiştir. Nitekim II. Murat ile görüşerek Germiyan Beyliği’nin tamamen Osmanlı hâkimiyetine girmesini sağlamıştır. Germiyanlılar döneminde Kütahya’da ilim ve kültüre önem verildiği görülmektedir. Nitekim o dönem Germiyan sarayı bilim adamlarının ve şairlerin iltifat gördükleri bir yer olmuştur. Özellikle Süleyman Şah ve Yakub Bey zamanlarında Kütahya, Anadolu beylikleri içerisinde kültür bakımından en üst seviyeye ulaşmıştır (Merçil, 1991: 297). Germiyan Beyliği Dönemi’nde Kütahya’da Vâcidiye , Balabâniye,, İshak Fakih Medresesi ve Germiyanoğlu Yakub Bey Medresesi olmak üzere dört medrese bulunmaktadır. Bunlardan Vâcidiye Medresesi, Germiyan ümerasından Umur bin Savcı  Yakub Bey Medresesi, ismini aldığı Germiyan hükümdarı; İshak Fakîh Medresesi de yine ismini aldığı dönemin önemli bir diplomatı ve aynı zamanda kadısı olan İshak Fakîh tarafından yaptırılmıştır. Germiyan Beyi II. Yakub Çelebi’nin Kütahya’da yaptırdığı, imaret, mescit, türbe ve medreseden oluşan külliye Germiyanoğulları Beyliği’nin en önemli eseri kabul edilmektedir. Sonuç olarak bakıldığında Kütahya’nın Selçuklular tarafından Türk hâkimiyetine geçişinden itibaren şehir yavaş yavaş geleneksel Türk-İslam şehir yapısı özelliğini kazanmaya başlamıştır. İlk fethinden itibaren önemli bir uç şehri ve Germiyanoğulları’nın başkenti olan Kütahya günden güne artan imar faaliyetleri ile 70 yıllık Selçuklu ve 130 sene süren Germiyanoğulları döneminde şekillenmiştir denilebilir. Dolayısıyla şehir Osmanlı dönemine gelindiğinde bir hayli mamur durumdadır. Şehirde Osmanlı döneminde artan nüfus ile birlikte yeni mahalleler oluşmuştur. Yeni resmi binalar yapılmış ve şehir o binalar etrafında şekillenmeye başlamıştır. Diğer taraftan şehirde gayrimüslimlere dair yerleşim alanları ve bu alanlarda yapılan mimari öğeler de kentin gelişmesinde etkili olmuştur. Kütahya çarşısının, Ulu Cami ile Takvacılar (Timurtaş Paşa) Cami arasındaki bölgede yoğunluk kazandığı görülmektedir. Günümüzde kullanılan sokak ve cadde isimlerine bakılırsa burada loncaların yani esnaf topluluklarının bulunduğu anlaşılabilir. Kazancılar, pekmez pazarı, kavaflar, çemberciler gibi çarşı-sokak adları buna delil olarak gösterilebilir. Takvacılar Cami de bu çarşı bölgesinin merkezindedir. Caminin hemen yanındaki Küçük Bedesten, muhtemelen önce han olarak yapılıp XVI. yüzyıl içinde bedestene çevrilmiş olmakla birlikte Timurtaş Paşa vakfı olarak daha XIV. yüzyıl sonlarında bu oluşumu etkilemiş olmalıdır. XV. yüzyılın ikinci yarısında Gedik Ahmet Paşa vakfı olarak Büyük Bedesten’in kurulmasıyla çarşı bölgesinin yeni bir canlılık kazandığı tahmin edilebilir. Bedesten veya arasta olarak bu yapılar uzun süre çarşının merkezi olarak hizmet vermiştir. Bedestenlerin civarında bulunan bir başka han ise Çukur Han’dır. Pamuk Hanı diye de isimlendirilir. İki katlı olarak yapılmıştır. Ne zaman yapıldığı hakkında kesin bilgi yoktur. Günümüzde çok az bir kalıntısı vardır. Çukur Han’ın tam karşısında Pirinç Hanı bulunmaktadır. Burası günümüzde hala kullanılmaktadır. Köklü bir tarihe sahip Kütahya’nın ilk dönemlerden itibaren XIX. yüzyıla kadar yerleşim düzeninde coğrafya, topografya, arazinin verimliliği, güvenlik kaygısı, ibadethaneler, eğitim kurumları, hamam, çeşme vs. gibi sosyal ve sıhhi müesseseler; han, kapan, bedesten, arasta gibi alışveriş mekânlarının etkili olduğu görülmektedir. Kale ve Ulu Cami merkez olarak alınırsa şehir tarihi süreç içerisinde özellikle güney, kuzey ve doğu istikametinde genişlemesini sürdürmüştür. XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde şehrin daha dış kısımlarına Hükümet Konağı, Kışla, Hapishane, Belediye ve İdadi gibi resmi kamu binalarının inşa edilmesi ve demiryolunun Kütahya’ya gelmesiyle şehir merkezi, Ulu Cami ve civarından bu yapıların olduğu alana yani doğu tarafına doğru kaymaya başlamıştı. Mustafa UYSAL Araştırmacı-Yazar Kaynakça: Online Web Adresi Yazarı: Arif KOLAY https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2412710
Ekleme Tarihi: 31 Aralık 2024 - Salı
Mustafa UYSAL - Tarih Köşesi

Mertliğin Un İle Karılıp Saygın Bir Kent: Beylerbeyliği Şehri Kütahya

Anadolu Selçuklu Devleti’nin çökmesi ve dağılmasıyla başlayan Anadolu Beylikleri Dönemi’nde İç Batı Anadolu’da Kütahya merkezli olarak Germiyanoğlu Beyliği kurulmuştur. Germiyanoğlu Süleyman Şah kızını Sultan I. Murad’ın oğlu Bayezid’e vermiştir. Bu evlilikte çeyiz olarak Kütahya, Simav, Emet, Tavşanlı ve çevresi Osmanlılara bırakılmıştır. Fetret devrinde şehzadeler arasındaki taht mücadelelerinde Çelebi Mehmet’i destekleyen II. Yakub Bey Osmanlıların aramanoğulları’nı mağlup etmesiyle yeniden beyliğinin başına geçmiş ve bundan sonraki dönemde Osmanlılarla iyi geçinmeyi tercih etmiştir. Nitekim II. Murat ile görüşerek Germiyan Beyliği’nin tamamen Osmanlı hâkimiyetine girmesini sağlamıştır.

Germiyanlılar döneminde Kütahya’da ilim ve kültüre önem verildiği görülmektedir. Nitekim o dönem Germiyan sarayı bilim adamlarının ve şairlerin iltifat gördükleri bir yer olmuştur. Özellikle Süleyman Şah ve Yakub Bey zamanlarında Kütahya, Anadolu beylikleri içerisinde kültür bakımından en üst seviyeye ulaşmıştır (Merçil, 1991: 297). Germiyan Beyliği Dönemi’nde Kütahya’da Vâcidiye , Balabâniye,, İshak Fakih Medresesi ve Germiyanoğlu Yakub Bey Medresesi olmak üzere dört medrese bulunmaktadır. Bunlardan Vâcidiye Medresesi, Germiyan ümerasından Umur bin Savcı  Yakub Bey Medresesi, ismini aldığı Germiyan hükümdarı; İshak Fakîh Medresesi de yine ismini aldığı dönemin önemli bir diplomatı ve aynı zamanda kadısı olan İshak Fakîh tarafından yaptırılmıştır. Germiyan Beyi II. Yakub Çelebi’nin Kütahya’da yaptırdığı, imaret, mescit, türbe ve medreseden oluşan külliye Germiyanoğulları Beyliği’nin en önemli eseri kabul edilmektedir.

Sonuç olarak bakıldığında Kütahya’nın Selçuklular tarafından Türk hâkimiyetine geçişinden itibaren şehir yavaş yavaş geleneksel Türk-İslam şehir yapısı özelliğini kazanmaya başlamıştır. İlk fethinden itibaren önemli bir uç şehri ve Germiyanoğulları’nın başkenti olan Kütahya günden güne artan imar faaliyetleri ile 70 yıllık Selçuklu ve 130 sene süren Germiyanoğulları döneminde şekillenmiştir denilebilir. Dolayısıyla şehir Osmanlı dönemine gelindiğinde bir hayli mamur durumdadır. Şehirde Osmanlı döneminde artan nüfus ile birlikte yeni mahalleler oluşmuştur. Yeni resmi binalar yapılmış ve şehir o binalar etrafında şekillenmeye başlamıştır. Diğer taraftan şehirde gayrimüslimlere dair yerleşim alanları ve bu alanlarda yapılan mimari öğeler de kentin gelişmesinde etkili olmuştur.

Kütahya çarşısının, Ulu Cami ile Takvacılar (Timurtaş Paşa) Cami arasındaki bölgede yoğunluk kazandığı görülmektedir. Günümüzde kullanılan sokak ve cadde isimlerine bakılırsa burada loncaların yani esnaf topluluklarının bulunduğu anlaşılabilir. Kazancılar, pekmez pazarı, kavaflar, çemberciler gibi çarşı-sokak adları buna delil olarak gösterilebilir. Takvacılar Cami de bu çarşı bölgesinin merkezindedir. Caminin hemen yanındaki Küçük Bedesten, muhtemelen önce han olarak yapılıp XVI. yüzyıl içinde bedestene çevrilmiş olmakla birlikte Timurtaş Paşa vakfı olarak daha XIV. yüzyıl sonlarında bu oluşumu etkilemiş olmalıdır. XV. yüzyılın ikinci yarısında Gedik Ahmet Paşa vakfı olarak Büyük Bedesten’in kurulmasıyla çarşı bölgesinin yeni bir canlılık kazandığı tahmin edilebilir. Bedesten veya arasta olarak bu yapılar uzun süre çarşının merkezi olarak hizmet vermiştir. Bedestenlerin civarında bulunan bir başka han ise Çukur Han’dır. Pamuk Hanı diye de isimlendirilir. İki katlı olarak yapılmıştır. Ne zaman yapıldığı hakkında kesin bilgi yoktur. Günümüzde çok az bir kalıntısı vardır. Çukur Han’ın tam karşısında Pirinç Hanı bulunmaktadır. Burası günümüzde hala kullanılmaktadır.

Köklü bir tarihe sahip Kütahya’nın ilk dönemlerden itibaren XIX. yüzyıla kadar yerleşim düzeninde coğrafya, topografya, arazinin verimliliği, güvenlik kaygısı, ibadethaneler, eğitim kurumları, hamam, çeşme vs. gibi sosyal ve sıhhi müesseseler; han, kapan, bedesten, arasta gibi alışveriş mekânlarının etkili olduğu görülmektedir. Kale ve Ulu Cami merkez olarak alınırsa şehir tarihi süreç içerisinde özellikle güney, kuzey ve doğu istikametinde genişlemesini sürdürmüştür. XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde şehrin daha dış kısımlarına Hükümet Konağı, Kışla, Hapishane, Belediye ve İdadi gibi resmi kamu binalarının inşa edilmesi ve demiryolunun Kütahya’ya gelmesiyle şehir merkezi, Ulu Cami ve civarından bu yapıların olduğu alana yani doğu tarafına doğru kaymaya başlamıştı.

Mustafa UYSAL

Araştırmacı-Yazar

Kaynakça: Online Web Adresi

Yazarı: Arif KOLAY

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2412710

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.