Savaş CANSEVDİ - Hedef
Köşe Yazarı
Savaş CANSEVDİ - Hedef
 

2 Kıssa, 2 Hisse

Değerli okurlarımız bu köşemizde iki hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim...   ELMA... Kralın biri Sarayında otururken, pencereden sesler gelmiş. ''Güzel elmalarım vaaaaaar!'' Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış; - Al sana 5 altın, koş bana elma al. Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış; - Al sana 4 altın, koş elma al. Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış; - Al sana 3 altın, koş elma al. Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış; - Al sana 2 altın, koş elma al. Komutan nöbetçiyi çağırmış; - Al sana 1 altın, koş elma al. Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve "Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. Arabana da elmalara da el koyuyorum." Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş ve iyi dalavere çevirdim; - İşte, 1 altına yarım araba elma. Komutan saray görevlisine dönmüş; - İşte, 2 altına bir çuval elma. Saray görevlisi vezire dönmüş; - İşte, 3 altına bir torba elma. Vezir, baş vezire dönmüş; - İşte, 4 altına yarım torba elma. Baş vezir kralın huzuruna çıkmış; - İşte, 5 altına beş elma aldım kralım. Aynen emrettiğiniz gibi.   Kral oturmuş ve şöyle bir düşünmüş, ''Beş elma - Beş altın. Bir elma-bir altın ve halk elmalara hücum ediyor.. Demek ki vatandaşın durumu çok iyi. Vergileri hemen artırmak lazım...!!!!!!!     ANAHTAR...   Gençliğimde Şişhane'de "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi. Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi. Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik.. Bir gün oranın müdavimlerinden "Şapat' diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri. "Hayrola Şapat, bir derdin mi var." dedi. "Sormayın..." İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu. "Anlat be Şapat." Adam anlatmaya başladı. Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk. "Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi. İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar." İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim." Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış. "OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü. "Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın. Kızın sana 'Bu ne anahtarı.' diye sorduğunda, 'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun  Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin." Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş. Banka da onlara, "Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş. Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından. "Sizi ancak böyle adam edebilirdim.!" Sonsöz   İbranice bir söz .. “Yeş mamod, yeş kavod"  yani  "Paran varsa, İtibarın da  vardır."  Saygılarımla...      
Ekleme Tarihi: 13 Temmuz 2024 - Cumartesi
Savaş CANSEVDİ - Hedef

2 Kıssa, 2 Hisse

Değerli okurlarımız bu köşemizde iki hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim...

 

ELMA...

Kralın biri Sarayında otururken, pencereden sesler gelmiş. ''Güzel elmalarım vaaaaaar!''

Bakmış, yaşlı birisi, at arabasında elma satıyor. Etrafında müşteriler. Kralın canı çekmiş ve baş vezirini çağırmış;

- Al sana 5 altın, koş bana elma al.

Baş vezir, vezirlerden birisini çağırmış;

- Al sana 4 altın, koş elma al.

Vezir saray görevlilerinden birisini çağırmış;

- Al sana 3 altın, koş elma al.

Saray görevlisi muhafız komutanını çağırmış;

- Al sana 2 altın, koş elma al.

Komutan nöbetçiyi çağırmış;

- Al sana 1 altın, koş elma al.

Nöbetçi çıkmış yaşlı ihtiyarı yakasından tutmuş ve "Hey sen, ne bağırıyorsun? Burası han mı, yoksa saray mı? Defol buradan. Arabana da elmalara da el koyuyorum."

Nöbetçi, muhafız komutanına dönmüş ve iyi dalavere çevirdim;

- İşte, 1 altına yarım araba elma.

Komutan saray görevlisine dönmüş;

- İşte, 2 altına bir çuval elma.

Saray görevlisi vezire dönmüş;

- İşte, 3 altına bir torba elma.

Vezir, baş vezire dönmüş;

- İşte, 4 altına yarım torba elma.

Baş vezir kralın huzuruna çıkmış;

- İşte, 5 altına beş elma aldım kralım. Aynen emrettiğiniz gibi.

 

Kral oturmuş ve şöyle bir düşünmüş,

''Beş elma - Beş altın.

Bir elma-bir altın ve halk elmalara hücum ediyor..

Demek ki vatandaşın durumu çok iyi. Vergileri hemen artırmak lazım...!!!!!!!

 

 

ANAHTAR...

 

Gençliğimde Şişhane'de "Sarı Madam" adında bir kahve vardı. İnsanlar oraya gelir, oyun oynardı. Aileler de gelir çay içer, simit yer, sohbet ederdi.

Çok güzel bir Haliç manzarası vardı. Şişhane'den Hasköy'e dönen köşedeydi.

Eskiden kahvenin anlamı, sadece oyun oynanan yer olmaktan çok uzaktı, tam anlamıyla sosyal bir ortamdı. Kaçamak sigara içmek için de çoğu zaman oraya giderdik..

Bir gün oranın müdavimlerinden "Şapat' diye bir bey geldi. Biz de yandaki masada arkadaşlarla oturmuş, çay içiyorduk. Adamın orta halli bir görüntüsü vardı ama sıkıntılı olduğu her halinden belliydi.

Arkadaşları da bu durumu fark etmiş olacak ki, içlerinden biri.

"Hayrola Şapat, bir derdin mi var." dedi.

"Sormayın..."

İlk bulduğu boş sandalyeye çökercesine oturdu.

"Anlat be Şapat."

Adam anlatmaya başladı.

Yanımızdaki masada oturduğu için anlattıklarını bir bir duyuyorduk.

"Benim dört tane dairem vardı. Bankada param vardı. Karımdan kalan ufak tefek birkaç mücevher de vardı. İki kızımı ve damatlarımı çağırdım ve 'Bunları size taksim edeyim, sonra birinizin evinde kalırım, yalnız yaşamak istemiyorum,' dedim. Yaptım da. Her şeyimi onlara verdim. İki kızımda birer yıl kalacaktım, böyle konuşmuştuk. Baştan her şey yolunda gitti. Sonra bu anlaşma aylara, haftalara, şimdi de günlere indi.

İkisi de kendi düzenleri bozulduğu için beni evinde istemiyor. Anlayacağınız, beni kapının önüne koyacaklar."

İshak Efendi diye bir adam, "Bu mudur senin bütün derdin" dedi ; "Sen merak etme, yarın sabah burada buluşalım, senin derdini çözeceğim."

Biz olanları sonradan kahvenin sahibine sorarak öğrendik. Zavallı amcanın sonunu çok merak etmiştik. Bu iki amca, ertesi gün buluşmuş, İshak Efendi cebinden bir anahtar çıkarmış ve Şapat'a vermiş. Bu bir banka kasası anahtarıymış ve üstünde "OB" harfleriyle bir de numara varmış.

"OB", Osmanlı Bankası'nın kısaltmasıydı. Bankanın itibarı da çok büyüktü.

"Bak, bu anahtarı hangi kızının evinde daha çok kalmak istiyorsan o evde kaybetmiş gibi yapacaksın. Dikkat et de nereye attığını unutma. Sonra 'anahtarım kayboldu' diye ortalığı ayağa kaldıracak, sonra da bulacaksın.

Kızın sana 'Bu ne anahtarı.' diye sorduğunda,

'Ne anahtarı olacak, kasa anahtarı. Sen bütün varlığımı size verdiğimi mi zannediyorsun  Paralarım, tahvillerim, banka kasasında duruyor. Kimin evinde ölürsem, anahtar ve kalan servetim onun olacak. Kafamdaki plan bu' diyeceksin."

Şapat Bey, İshak Efendi'nin bütün dediklerini yapmış ve sonradan takip ettiğimize göre de küçük kızının evinde krallar gibi yaşayıp ölmüş. Öldükten sonra kızı ve damadı anahtarı alıp bankaya gitmiş.

Banka da onlara,

"Ne böyle bir kasa numaramız var, ne de böyle bir anahtarımız," demiş.

Şapat Bey bir de yazı bırakmış ardından.

"Sizi ancak böyle adam edebilirdim.!"

Sonsöz   İbranice bir söz ..

“Yeş mamod, yeş kavod"  yani 

"Paran varsa, İtibarın da  vardır." 

Saygılarımla...      

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.