Ömür yaşamın her safhasındakilere göre farklı görülür, farklı tanımlanır. Hayatın başındakilere göre yaşanacak çok şeyin olduğu, büyük ümitler ve beklentiler ile bakılan, uzun görülen gelecek üzerine hayaller kurulan ve bir an önce büyüyerek bu hayallere ulaşılmak istenen bir umut dünyasıdır ömür.
Gençlikte; her şeyin tozpembe görüldüğü, geleceğe hazırlık olan eğitim dünyasının içinde geçen, ailelerin baskısında ama yine de çok güzel hayallerin yaşandığı hiç bitemeyecekmiş gibi görülen, bazen sıkıntılı bazen de çok eğlenceli geçen yine de keyif alınan tatlı anılar dünyasıdır ömür.
Orta yaş diyebileceğimiz çağa gelenlere göre ise; bir koşuşturma, telaş, istekler, ihtiyaçlar ve yakınların taleplerini karşılama uğruna sürekli bir hareket, çok uzun muş gibi düşünülen çalışma ve çeşitli meşguliyet dünyasıdır ömür.
Tüm bu evrelerden sonra ulaşılan ve geriye bakıldığında çok kısa sürdüğü düşünülen dönemde ise ömür yaşanmış kısa bir rüya şekildedir. Hayata ha şimdi, ha sonra başlayayım derken bir bakıyorsun tükenivermiş ömür. Avucumuzda son kullanma tarihi çoktan geçmiş bir yığın TECRÜBE kalır. Bu da atsan atılmıyor, satsan satılmıyor! "Gençlik bir kuştu; tutmak istedim tutamadım.
Yaşlılık bir paçavra; satmak istedim satamadım." Diye düşünür, sadece düşünülebiliyor zira elden bir şey gelmez artık. Bu dönemdekilerin bazılarına göre ise ; bir ikindi gölgesidir Ö M Ü R dediğin. Gece olur duramazsın, güneş vurur kalamazsın. Sade bir ikindilik, kısa bir dinlencelik. Bu kadar kısa.
Geriye dönüp düşünüldüğünde; dünyaya ait ne varsa harcanıp gitmiş. Yiyip içmeler, gezip tozmalar, gülüp eğlenmeler. Evin, arabanın taksitleri, filanca yerde yaptığımız tatiller, almalar vermeler, saçıp savurmalar, bizim zannettiğimiz saklayıp durduğumuz altınlar, azıcık bile vermeye kıyamadığımız paralar… Hepsi bir bir kaçıyor bizden, ya da istemesek de biz onlardan ayrılmak zorunda kalıyoruz… Kısacası hepsi boşmuş.
Sevgili dostlar ömür; hayatın her devresinde farklı görülüyor ve farklı tarif ediliyor, farklı benzetmeler ile anlatılıyor. Hepsinin de gerçek olduğu yönler çok fazla. Diğer bir gerçek ise ömrün mutlak bir sonunun olduğu ve bu sonun da yeni bir başlangıç olduğudur. Bir ezan ile başlayan ve sala ile sonlanan ömrümüzü gerçek bir insan olarak geçirmek, iyi insan olarak tanınmak ve ebedi dünyamızı kazanmak en temel gaye olmalı. Bu gayeye de dini vecibelerin hakkıyla yerine getirilmesinin yanında okşanmış bir yetim başı , öpülmüş ,anne eli , alınmış bir baba duası, kimseye çaktırmadan bir fakirin eline tutuşturulmuş yardım, şeker tadında sözler, kimsenin etini yemeden, kırıp dökmeden, gözünde yaş bırakmadan geçirilmiş günler ile ulaşılabilir.
Değerli dostlar; biraz durun, bekleyin biraz… Arada bir arkanıza dönün ve geriye neler bıraktığınıza bakın...Harcanmış yılları seyredin usulca. Bakın nasıl kısa ve nasıl bitiyor ömür dediği ve ömrü bitenlerin beraberinde ne götürebildiğine, geriye ne bıraktıklarına dikkat edin. Buna göre ömrünüzü yaşayın, tüm insanlar ile olan ilişkinizde bunları dikkate alın lütfen… Hepinize iyi haftalar…