Yine Ortadoğu yine Kudüs gündemde. Her zaman olduğu gibi savaşla, kanla, acıyla ve çaresizlikle gündemde. Küresel güçlerin insanlık dışı emelleri nedeniyle uzun yıllardır ateş çemberi halinde olan Kudüs neden bu kadar önemseniyor? Neden Kudüs savaş halinde, her taraf çatışma, taş, gaz bombası ve silah patlaması ile dolu? Paylaşılamayan ne? İnsanlar neyi kaptırmama mücadelesi içinde?
Bu ve bunun gibi birçok soru var hepimizin kafasında. Kudüs stratejik bir konuma sahip değil. Petrol veya diğer kıymetli madenlere de sahip değil. Doğa güzelliği de yok. Verimli tarım alanları hiç yok. Peki, Kudüs’ün sırrı ne? Neden uğruna bu kadar kan dökülüyor?
Sevgili dostlar; bu soruları biraz araştırdığımızda, bu konuda biraz inceleme yaptığımızda sorunun cevabının iki tane olduğunu görüyoruz. Birincisi; bu bölgenin dünyanın hiçbir yerinde barınamayan Yahudilerin burayı mekân edinmeleri, buraya yayılmacı, istilacı ve acımasız bir terör devleti kurmalarıdır.
İkincisi de; Kudüs’ün kutsal bir mekân olarak kabul edilmesi olduğunu görüyoruz. Üç din inancına göre Kudüs kutsal bir mekân, her üç din peygamberine şahitlik yapmış, daha birçok peygamberin yaşadığına inanılan yer.
Şimdi bu kutsallıkları inceleyelim;
Yahudilerin, Hz. Süleyman’ ı Hz. Musa’ dan daha çok önem verdiği anlaşılıyor. İsrail’in Filistin topraklarında yayılmacı bir politika izlemesinin ardında yatan gerçek, Kudüs’te olduğuna inanılan Hz. Süleyman tapınağını (saray) yeniden ortaya çıkarıp, Mesih (AS) ‘ın gelişini hızlandırmak. Onlar kendilerini seçilmiş kavim olarak görüyorlar. Kudüs’teki ağlama duvarındaki ağıtlarının sebeplerinden birisi Hz. Süleyman’ ın tapınağını ortaya çıkarmakta geç kalınması… Tapınağı ortaya çıkarmak için İsrail maalesef mescidin altını kazıyor.
İslamiyet için de Kudüs, Hz. Muhammed (SAV) efendimizin Miraç hadisesinin olduğu mekân. Burada Kubbetül Sahra’ nın altında Peygamberin Miraca yükseldiği muallak taşı mevcut. Miraç hadisesi gerçekleşirken Peygamberimizin yürüdüğü yerler ile Burak isimli bineğe bindiği yer olan Kudüs aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesi ve Kuran’ da da övülmüştür.
Aynı zamanda Hıristiyanlar içinde önemli olan bu şehir, Kubbetül Sahra’ nın bulunduğu avluda Kıyamet kilisesi’ ni barındırıyor. Hz. İsa’ nın yargılandığı, çarmıha gerildikten sonra getirilip defin işlemlerinin yapıldığı yer burası ve aynı zamanda de göğe yükseldiği yer. Da Vinci’ nin ünlü tablolarından son akşam yemeği tablosuna konu olan Hz. İsa’ ın çarmıha gerilmeden bir gün önce havarileri ile son kez yemeğini yediği mekânında burada olduğuna inanılıyor.
Üç dinin ortak paydaşında buluşan Hz. İbrahim’in ve ailesinin mezarları, Halilürrahman camii’ nin içerisinde. Bu caminin altında büyük bir mağara var. Hadisi şerifle desteklenen mağarada üç bin civarında Peygamberin yattığı belirtiliyor. Bu ve buna benzer daha birçok gizemler, tarih sahnesinde ön sıralarda olan Kudüs’ ün önemini bizlere gösteriyor.
Birde birçok insanımızın yanlış tanıdığı Sultan Abdülhamit Hanın Kudüs sahiplenmesini sizinle paylaşmak istiyorum. Siyonist lider Theodor Herzl, Osmanlı Devleti'nin siyasi ve ekonomik bakımdan zor şartlar altında bulunduğunu, Devlet'in aşırı dış borç yükü altında ezildiğini çok iyi biliyordu. Bunun için de mali ve siyasi destek talebinin asla geri çevrilemeyeceğini düşünüyordu. Etkili çevreleri ve önemli dostlarını devreye sokarak Sultan II. Abdülhamit ile görüşme imkânı buldu: Yahudilerin çeşitli dünya ülkelerinde maruz kaldıkları, zulüm, işkence ve katliamları uzun uzun anlattı. Osmanlı Devleti'nin Yahudilere gösterdiği hoşgörü ve merhametten dolayı şükranlarını arz etti. Sadece Filistin'de yurt edinebilmeleri için küçük bir miktar arazi satılması ve yarı bağımsız aristokratik bir Cumhuriyet kurulmasına izin verilmesi karşılığında Her alanda Osmanlı Devletini desteklemeyi, Osmanlı Devleti'nin bütün dış borçlarını ödemeyi ve 5 milyon altın vermeyi teklif etti. Sultan II. Abdülhamit, Theodor Herzl' in bu tekliflerine: “Osmanlı ülkesinin her yerinde Yahudilerin ikamet etmekte olduklarını, eğer İsrail oğullarının yeryüzünde barınacak bir yerleri yok da, Türklüğün eyaletine iltica ediyorlarsa Irak, Suriye ve hatta Anadolu'da bile oturabilecekleri; fakat Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerinin söz konusu olamayacağı…”cevabını verir. Theodor Herzl'in ısrarlı talepleri ve destek vaatlerini arttırması üzerine Sultan II. Abdülhamit, şu tarihi cevabı verir:
“Ben bir karış toprak dahi satmam, çünkü bu vatan bana değil milletime aittir. Dünyanın bütün devletleri ayağıma gelse ve bütün hazinelerini kucağıma dökseler size bir karış yer vermem. Ecdadımızın ve milletimizin kanıyla elde edilen bir vatan para ile satılamaz… Derhal burayı terk edin.” Diyerek makamından kovar.
Evet, sevgili dostlar; her üç din açısında kutsal sayılan, binlerce peygamberin yattığına inanılan, böylesine bir mekânda kavganın, günümüzde karışıklığa, kaosa ve insanların birbirlerini öldürmesinde araç kullanıldığı üzülerek görüyoruz. Dövüşün ve savaşın hiç anlamı yok. Dinler insanların Allaha yakınlaşmasını sağlamalı. Biliyoruz ki Allah insanların katledilmesini, birbirilerini öldürmesini emretmez. Bu yüzden mevcut durumun bir an önce düzeltilerek her üç dine mensup olan insanların insanca dini vecibelerini yerine getireceği bir ortamda insanca ibadet etmelerine imkân sağlanmalıdır. Artık Kudüs’ün sinsi dış emellere alet edilmeye, silah tüccarlarının rant bölgesi olmaya ve bölgenin sömürülmesinde kullanılmaya son verilmeli. Kudüs’te vahşice devam eden insanlık kanı akması durdurulmalıdır. Hepinize iyi haftalar…