Muttalip KORKMAZ - Bana Göre
Köşe Yazarı
Muttalip KORKMAZ - Bana Göre
 

Kahvenin Sağlıkla Olan İlişkisi

Misafir ikramıyla, kız isteme, damat ağırlama adetleri ile gelecek tahmini fallarla daha bir çok konularda toplumumuzun içine girmiştir kahve. Çalışan kesime günlük beslenme rutinlerini anlatmalarını söylediğimde en çok duyduğum cümleler şöyle: “Sabah işe gitmeden kahvaltıdan bile önce kahve içerim”, “İş yerinde sabahları mutlaka filtre kahve demleriz”, “Öğlen yemeği sonrası ikindi öğününde mutlaka bir fincan Türk kahvesi içerim” ya da “Gün içerisinde konsantre olabilmek adına birkaç bardak kahve içiyorum” oluyor. Dünya üzerinde yetişkin nüfusun yüzde 80'inin kahve tükettiği tahmin ediliyor. Bunun birçok sebebi var. Topluma ayak uydurma/sosyalleşme psikolojisi ile arkadaşlarla birlikte kahve içmek, kahvenin günlük beslenme rutininde çok normalize olup her gün olmazsa olmaz bir element haline dönüşmesi, kahvenin çalışma sırasında bir mola sembolü haline gelmesi, kahvenin konsantrasyonu ve dikkati artıracağı inancı... Evet birçok sebepten dolayı kahve çoğu insanın hayatında her gün yerini almış durumda. Yapılan araştırma sonuçlarına göre; kahve, içerisinde yüksek antioksidan özelliğine sahip klorojenik asit, kafein, kahveol, kafestol ve daha birçok biyoaktif bileşen bulundurur. Dünyada iki farklı çeşitte kahve üretimi yapılır. Bir tanesi Vietnam kökenli Robusta kahve, diğeri ise Brezilya kökenli Arabica kahvedir. İki tür kahve de farklı oranlarda antioksidan  içermekte ancak dünyada kahve üretiminin yüzde 75'ini Birezilya kökenli kahve oluşturur. Kahvenin antioksidan içeriğini, tadını ve kullanım şeklini etkileyen bir diğer faktör ise kahvenin kavrulma tekniği. Kavrulma teknikleri açık, orta ve koyu  olarak üçe ayrılıyor. Kahve ne kadar fazla kavrulursa barındırdığı antioksidan içeriği azalır. Koyu kavrulmuş kahve, yoğun tat sevenler tarafından tercih edilse de bazı yerlerde kalitesiz kahvenin içeriğindeki kötü tatları kapatmak amacıyla da kullanılıyor. Kahve, kavrulma işlemi sırasında 230-250 derece arasında bir ısıyla 12-21 dakika arası kavruluyor. Uzmanlara göre bu işlem sırasında maillard tepkimesi oluşur ve acrylamid denen kanserojen bir madde açığa çıkmakta. Bu yüzden tüketilen kahvelerin seçimine öenme verilmesi özellikle kafeinsiz kahve tüketiminde dikkatli olunması gerekiyor. Bahsettiğimiz tüm kahveler sade haldeki kahvelerdir. Bir de üstüne süt, süt tozu, soya sütü, şurup, şeker eklendiğinde işler değişebiliyor. Örneğin soya sütlü latte günümüzde popüler tercih edilen kahve çeşitlerinden bir tanesi olmuştur. Ancak yapılan bir çalışmaya göre soya sütünü kahvenize eklediğiniz zaman, kahvenin içeriğindeki klorojenik asit ve izoflavon adlı antioksidanlar etkisiz hale geliyor ve vücudunuz bu antioksidanlardan yararlanamıyor. İnek sütü eklenen kahvede ise yine bir miktar antioksidan bağlansa da antioksidan gücünde anlamlı bir farklılık görülmüyor.  Toplumumuzun en sık tükettiği geleneksel Türk kahvesini de sade içmek gerekiyor zira şeker eklenmiş Türk kahvesinin antioksidan içeriği düşüyor. Sürekli antioksidandan söz ediyoruz, antioksidanlar neden önemli? Yediğimiz yemeklerden aldığımız koruyucular, katkı maddeleri, hava kirliliği, iş yerindeki stresimiz, teknolojik aygıtlar, ultraviyole ışınlar gibi çevresel ve psikolojik birçok etmen ile vücudumuzda serbest radikaller oluşur. Bu serbest radikallerin artışı hastalık riskini artırıp sağlığımızı olumsuz etkiler. Bağışıklığımız düştüğünde ve biz kendimizi halsiz htiğimizde bize en büyük desteği veren, bizi tekrardan ayağa kaldıran kuvvet antioksidanlar oluyor. Bu nedenle yediğimiz her yiyeceğin içerisindeki antioksidandan maksimum derecede faydalanmak gerekiyor, kahve de buna dahil. Antioksidanlar hakkında söylenecek çok şey var; fakat ben kısacası bir besinin en fazla antioksidana sahip hali en az işlenmiş ve katkısız halidir diye özetleyebilirim.   Son olarak atalarımız “ bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünü boşuna söylememiş. Boşuna kahve misafir ağırlamanın en önemli aracı olarak görülmüyor toplumuzda. Zira kahvenin faydalı olduğunu, hatta antikanserojen olduğunu ve eğer her gün kahve içen biriyseniz doğru yolda olduğunuzu bilmenizi isterim. Her gün 1 bardak kahve içmeye devam edin. Yapılan araştırma sonuçlarına göre kahve içerek meme kanseri gibi birçok kanser türünden korunuyor, tip 2 diyabet riskinizi düşürüyor, konsantrasyon dolayısıyla verimlilik seviyenizi artırıyorsunuz. Ancak bakılan falların doğruluğu konusunda hiçbir bilimsel dayanak yok. Kısaca falsız kalmayın ancak fala da fazla inanmayın. Hepinize iyi haftalar…
Ekleme Tarihi: 10 Ağustos 2019 - Cumartesi
Muttalip KORKMAZ - Bana Göre

Kahvenin Sağlıkla Olan İlişkisi

Misafir ikramıyla, kız isteme, damat ağırlama adetleri ile gelecek tahmini fallarla daha bir çok konularda toplumumuzun içine girmiştir kahve. Çalışan kesime günlük beslenme rutinlerini anlatmalarını söylediğimde en çok duyduğum cümleler şöyle: “Sabah işe gitmeden kahvaltıdan bile önce kahve içerim”, “İş yerinde sabahları mutlaka filtre kahve demleriz”, “Öğlen yemeği sonrası ikindi öğününde mutlaka bir fincan Türk kahvesi içerim” ya da “Gün içerisinde konsantre olabilmek adına birkaç bardak kahve içiyorum” oluyor.

Dünya üzerinde yetişkin nüfusun yüzde 80'inin kahve tükettiği tahmin ediliyor. Bunun birçok sebebi var. Topluma ayak uydurma/sosyalleşme psikolojisi ile arkadaşlarla birlikte kahve içmek, kahvenin günlük beslenme rutininde çok normalize olup her gün olmazsa olmaz bir element haline dönüşmesi, kahvenin çalışma sırasında bir mola sembolü haline gelmesi, kahvenin konsantrasyonu ve dikkati artıracağı inancı... Evet birçok sebepten dolayı kahve çoğu insanın hayatında her gün yerini almış durumda.

Yapılan araştırma sonuçlarına göre; kahve, içerisinde yüksek antioksidan özelliğine sahip klorojenik asit, kafein, kahveol, kafestol ve daha birçok biyoaktif bileşen bulundurur. Dünyada iki farklı çeşitte kahve üretimi yapılır. Bir tanesi Vietnam kökenli Robusta kahve, diğeri ise Brezilya kökenli Arabica kahvedir. İki tür kahve de farklı oranlarda antioksidan  içermekte ancak dünyada kahve üretiminin yüzde 75'ini Birezilya kökenli kahve oluşturur.

Kahvenin antioksidan içeriğini, tadını ve kullanım şeklini etkileyen bir diğer faktör ise kahvenin kavrulma tekniği. Kavrulma teknikleri açık, orta ve koyu  olarak üçe ayrılıyor. Kahve ne kadar fazla kavrulursa barındırdığı antioksidan içeriği azalır. Koyu kavrulmuş kahve, yoğun tat sevenler tarafından tercih edilse de bazı yerlerde kalitesiz kahvenin içeriğindeki kötü tatları kapatmak amacıyla da kullanılıyor. Kahve, kavrulma işlemi sırasında 230-250 derece arasında bir ısıyla 12-21 dakika arası kavruluyor. Uzmanlara göre bu işlem sırasında maillard tepkimesi oluşur ve acrylamid denen kanserojen bir madde açığa çıkmakta. Bu yüzden tüketilen kahvelerin seçimine öenme verilmesi özellikle kafeinsiz kahve tüketiminde dikkatli olunması gerekiyor.

Bahsettiğimiz tüm kahveler sade haldeki kahvelerdir. Bir de üstüne süt, süt tozu, soya sütü, şurup, şeker eklendiğinde işler değişebiliyor. Örneğin soya sütlü latte günümüzde popüler tercih edilen kahve çeşitlerinden bir tanesi olmuştur. Ancak yapılan bir çalışmaya göre soya sütünü kahvenize eklediğiniz zaman, kahvenin içeriğindeki klorojenik asit ve izoflavon adlı antioksidanlar etkisiz hale geliyor ve vücudunuz bu antioksidanlardan yararlanamıyor. İnek sütü eklenen kahvede ise yine bir miktar antioksidan bağlansa da antioksidan gücünde anlamlı bir farklılık görülmüyor. 

Toplumumuzun en sık tükettiği geleneksel Türk kahvesini de sade içmek gerekiyor zira şeker eklenmiş Türk kahvesinin antioksidan içeriği düşüyor.

Sürekli antioksidandan söz ediyoruz, antioksidanlar neden önemli? Yediğimiz yemeklerden aldığımız koruyucular, katkı maddeleri, hava kirliliği, iş yerindeki stresimiz, teknolojik aygıtlar, ultraviyole ışınlar gibi çevresel ve psikolojik birçok etmen ile vücudumuzda serbest radikaller oluşur. Bu serbest radikallerin artışı hastalık riskini artırıp sağlığımızı olumsuz etkiler. Bağışıklığımız düştüğünde ve biz kendimizi halsiz htiğimizde bize en büyük desteği veren, bizi tekrardan ayağa kaldıran kuvvet antioksidanlar oluyor. Bu nedenle yediğimiz her yiyeceğin içerisindeki antioksidandan maksimum derecede faydalanmak gerekiyor, kahve de buna dahil. Antioksidanlar hakkında söylenecek çok şey var; fakat ben kısacası bir besinin en fazla antioksidana sahip hali en az işlenmiş ve katkısız halidir diye özetleyebilirim.  

Son olarak atalarımız “ bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır” sözünü boşuna söylememiş. Boşuna kahve misafir ağırlamanın en önemli aracı olarak görülmüyor toplumuzda. Zira kahvenin faydalı olduğunu, hatta antikanserojen olduğunu ve eğer her gün kahve içen biriyseniz doğru yolda olduğunuzu bilmenizi isterim. Her gün 1 bardak kahve içmeye devam edin. Yapılan araştırma sonuçlarına göre kahve içerek meme kanseri gibi birçok kanser türünden korunuyor, tip 2 diyabet riskinizi düşürüyor, konsantrasyon dolayısıyla verimlilik seviyenizi artırıyorsunuz. Ancak bakılan falların doğruluğu konusunda hiçbir bilimsel dayanak yok. Kısaca falsız kalmayın ancak fala da fazla inanmayın. Hepinize iyi haftalar…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.