Bu haftaki yazıma Gazi Mustafa Kemal’in sosyal medyadan temin ettiğim bir yaşam karesinden bahsederek başlamak istiyorum.
Sıcak bir Ağustos ayında, öğle vaktidir. Atatürk Ulus’ta meşhur “Karpiç Lokantası”nda, yine mutat şekilde, cam kenarındaki masasına oturmuş, kafasında bin bir düşünce, yoldan gelip geçenleri seyrediyor.
Yolun karşı tarafındaki bir hareketlilik dikkatini çekiyor. Orta yaşlı biri yoldan gelip geçenlere; içindeki buzlu şurubun ısınmaması için; sırtındaki, meşinle kaplı bakır ibriğinden, beline bağlığı 4-5 gözlü tahta bardaklıktan çıkardığı tahta bardağı, elindeki su ibriğinden döktüğü suyla, şöyle bir çalkaladıktan sonra, belini öne doğru eğiyor, şerbetle dolan bardağı müşterisine uzatıyor.
Göğsündeki namı olan yazıyı, bu kere yüksek sesle uyumlu ve sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla bağırıyor; “Erbabı bilirr… erbabı bilirr… erbabı bilirr…
Mustafa Kemal hoşlandığı bu sahnenin baş aktörünün, yanına davet edilmesini istiyor.
Atatürk’ün huzuruna, ibriği sırtında, ter revan içerisinde çıkarılan “Erbabı Bilir” biraz endişeli ve şaşkın; “Bana bir bardak şurup verir misin?” diyen ulu öndere; aktararak daha da soğuttuğu şurup bardağını uzatır.
Büyük komutan, kendisine ikram edilen şurubu adeta bir dikişte bitirdikten sonra; sırtındaki ibriği yere bırakıp, karşısına oturmasını ister. Erbabı Bilir, bir an kendisini rüyada sanır, önce kaba etine bir çimdik atar, sonra hayal olmadığını anlayıp Ata’nın karşısına oturur.
Atatürk garsonlara, onun için de masaya bir servis açmalarını emreder.
Önce karşılıklı hatır sorulur; sonra Atatürk o emsalsiz zekasıyla “Halkın, yeni ilan edilen Cumhuriyet Rejiminden memnuniyetlerinin olup olmadığını sorar.
“Türk milletinin büyük çoğunluğu memnundur paşam” cevabını alınca memnun olur.
“Peki; Cumhuriyet nedir sence?” diye sorar ona.
Erbabı Bilir, cahil bir köylü. Ne bilsin Cumhuriyet denilen şeyi. Ama Mustafa Kemal Paşa’ya mahcup olmayı da hiç istemez. Adeta bir anda değişim geçirir. Yerinde şöyle bir doğrulur.
Sonra da tane tane şunları söyler;
“Cumhuriyet…Benim gibi bir garibanın; Türk Ulusu’nun kurtarıcısı olan Ata’sının masasında oturabilmesi, kısaca adam yerine konulmasıdır”
Bunun üzerine Mustafa Kemal Atatürk, karşısında duran yaverine; o mavi gözleri çakmak çakmak bir şekilde şöyle der; “Maya tutmuş…maya tutmuş…” Bir çocuk gibi sevinçlidir.
Evet sevgili dostlar; yukarıdaki hikaye bizlere çok basit gelebilir. Ama içinde bir çok mesajı içinde taşıyor aynı zamanda. Bence de; “ Cumhuriyet yurttaşın adam yerine konmasıdır”
Diğer önemli bir mesaj da her işi en iyi erbabı bilir. İşin ehli bilir. Atalarımızın bin bir zorluklarla kurduğu cumhuriyeti ileriye işin ehli götürebilir. Yurttaşlarının refahını yükseltme yolunu işin erbabı yönetebilir.
İşin erbabı ise; hiçbir zaman yurttaşların refahının yükselmesi için taş üstüne taş koyanları tehdit etmez teşvik eder.
İşin erbabı ülkesini kötülemez, yatırım yapacak kişilere Türkiye’ye yatırım yapmayın can güvenliği yok demez. Dememeli bunu vatana ihanet kabul eder.
Ülkesinin savunma sanayisindeki gelişmelerinden rahatsız olanların sözcülüğünü, avukatlığını asla yapmaz cumhuriyete inan, uygulama konusundaki ehil kişi. İktidarı değiştirme uğrunda her şeyin mubah olacağı fikri ile hareket etme prensibinin doğru bir düşünce olmadığını iyi bilmelidir aynı zamanda.
Bir şerbet satıcısın cevabından çok etkilene, mutlu olan Mustafa Kemal, partisini yönetenlerin, 15 temmuzlardan, gezi olaylarından medet ummasını ve bu günkü söylem ve hareketlerini gördüğündeki yüz ifadesini ben gibi siz değerli okurlarımın da tahmin ettiğinden eminim. Hepinize iyi haftalar…