Amerika’ nın son günlerde ülkemize yaptıkları, Amerika başkanı ve yöneticilerinin akılla mantıkla izahı mümkün olmayan kepazece, gerçeklerle bağdaşmayan ve sürekli değişiklik gösteren söylemleri aklıselim ülke insanımızı çileden çıkarıyor. Bunlar yeni bir şey mi? Bazılarımız için yeni biline bilir. Sözde dost, sözde stratejik ortak olan (?!) ama yapılanlara göre sözde bile kabul edilmeyen ABD nin ülkemize yaptıklarını tarihsel olarak anlatmak istiyorum. O kadar çok ki bu ülkemizin bekasına yönelik hareketler bu yüzden yazı dizisi halinde hatırlatabileceğim.
Yıl 1786, ABD bandıralı bir gemi Osmanlı limanlarından birine yanaşır. Adı “Grand Türk” tür. İçine taşıdığı yolcular ise, Anadolu’ya ekilmek üzere gönderilen ilk nifak tohumları olan misyonerler.
İlk önce İzmir ve çevresine yuvalanırlar. Türk devletinin geniş hoşgörüsünden (aslında gafletinden) yararlandılar! Anadolu’da birçok misyoner okulu açarlar. Okullarına öğrenci olarak da daha çok Bulgarları, Ermenileri, Rumları, İngilizleri, Yahudileri ve Kürtleri alırlar. Matbaalar kurdular ve maalesef bu milletin aleyhinde binlerce kitap, dergi vb. basmak suretiyle kararlı bir şekilde faaliyetlerine devam ederler!
1900 yılına gelindiğinde ise sadece Anadolu’da (İstanbul dâhil) 400’ü aşkın okulda 17.500 civarında öğrenci okutmaktaydılar. Daha doğrusu, nifak tohumlarını bu öğrencileri zehirlemek suretiyle ekmekteydiler. Aynı dönemdeki Türk okullarının sayılarını da vermek gerekirse. 1913-1914 yıllarında sadece Anadolu değil, bütün İmparatorluk dâhilindeki Sultaniye ve İdadilerin sayısı 63 ve buralarda okutulan öğrenci sayısı ise sadece 6.800 civarında idi.
Osmanlı devleti, 1869’dan itibaren her türlü yabancı okulu yakından izlemeye başlayınca, gözdağı vermek için Osmanlı karasularına ABD savaş gemilerinin gönderilmesini dahi gündeme getirirler. Çünkü dönemin ABD Başkanı Theodore Roosevelt’e göre dünyada herkesten önce ezilmesi gereken bir Türk gücü vardı.
“Grand Türk”’ün yolcuları aslında; “Büyük Türk”ü “Küçük Türk” yapabilmek için gelmişlerdi. Bulgaristan'ı kuranlar, başta Robert Koleji olmak üzere bu okullarda yetiştirildiler. Sonunda bağımsız Bulgaristan kuruldu. Sonra, sonra ne mi oldu?
Bir yandan misyonerler aracılığı ile Anadolu’da nifak tohumları ekilmeye, Anadolu’da yaşayan halklar birbirinden soğutularak düşman edilmeye çalışılırken, bir yandan da Anadolu’da can vermek üzere olan Hıristiyanlığa can suyu verilerek Anadolu yeniden Hıristiyanlaştırılmaya çalışılıyordu!
1948’den başlayarak, etkileri 1970’li yıllara kadar devam eden Marşal Yardımı kapsamında; o dönemde Anadolu’da her evde koyun, keçi veya sığır (süt hayvanı) bulunduğu halde, içine ne katıldığı bilinmeyen süt tozları bütün Türk çocuklarına (okullarda) dağıtılıp içirilerek geri zekâlı bir nesil oluşturulmaya çalışıldı!
1960 yılına geldiğimizde ise yeni bir tezgâh daha sahneye konulmuştu. O yıl ABD büyük elçiliğinde bir albay başkanlığında 18 kişiden oluşan bir Kürt İşleri Bürosu kuruldu ve bu büro aracılığı ile, özellikle doğu illerimizde ABD adına görev yapacak çok iyi Kürtçe konuşabilen ve bölge hakkında çok geniş bilgilerle donatılan yeni ajanlar yetiştirilmeye, hiç vakit kaybetmeden Anadolu’ya yollanmaya başlandı. Bu ajanlara, şeytanın silah arkadaşı olan Fransa Paris’te Kürtçe öğretildi. O zamanlar, Türkiye’de devam eden bir savaş olmamasına rağmen, bölgede görevlendirilen bu ajanlara “Amerikan Barış Gönüllüleri” deniliyordu…
1969 yılı itibariyle 69 ilimizde toplam 232 barış gönüllüsü bulunmaktaydı. Bu sözünü ettiğimiz “Barış Gönüllüleri (Peace Corps) projesi”, ABD tarafından 1961 yılında dönemin ABD Başkanı olan Jonn F.Kenedy tarafından, parlamento kararı ile başlatılan bir projeydi.Proje kapsamında ülkemize gelen gönüllü (pardon ajan) sayısı resmi rakamlara göre 1201 idi, ancak gerçek sayının ne kadar olduğu hiçbir zaman tespit edilemedi!
Sonrası? Doğu’daki PKK hareketinin başlangıcı 10 yıl sonraya rast gelir. Yani bu barış gönüllülerinin icraatları bu topraklara saçılan kin tohumlarına mükemmel birer gübre olmuştu. Kanlı terör örgütü PKK nın temelini oluşturmuştu. Hale PYD veya diğer bir çok isim altında ülkemizin karıştırılması, enerjimizin başka taraflarda tüketilmesi ve uydu devlet olma konusunda yaptırım, tehdit unsuru olarak kullanılmakta.
Devam edecek…. Hepinize iyi haftalar…