Bugünkü yazımızda Bayram Öztürk Beyin Kanal İstanbul’la ilgili kaleme aldığı ve bir dergide yayınlanan kanal İstanbul’a farklı açıdan değerlendiren gerçekten tartışılmasının zorunlu olduğuna inandığım açıklamalarını paylaşıyorum;
Kızıldeniz ’den Akdeniz’e giren canlı türlerini anlatmak için kullanılan "lesepsiyen göç" sıkça gündemimize giren bu kavram oldu. Bu kavram Süveyş Kanalı’nın açılmasına öncülük eden Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps'e ithafen verilen isimdir.
Esasında Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan Süveyş Kanalı, 163 km uzunluğunda ve 350 metre genişliğinde ve (en son genişletilmeyle birlikte) 24 metredir derinliğindedir. İsmailiye şehrinden (Hidiv İsmail Paşa’nın adına ithafen), Timsah, Büyük ve Küçük Acı Göl aralığından Süveyş'e ulaşır ve Hint Okyanusu ve Akdeniz’i birbirine bağlar
Kızıldeniz ile Akdeniz arasında kanal açarak Hint Okyanusu’na açılmak fikri yeni değildir. Bu fikir firavunlar döneminden beri vardır ancak gerçekleşememiştir. Osmanlı döneminde ise Süveyş Kanalı’nın açılması girişimi Sultan 2. Selim'le başlar ve Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa döneminde yeniden tartışmaya açılır. Sadrazam Sokullu’nun esas amacı Hindistan’dan Hicaz’a gelecek hacı olacak Müslümanlar'ın yolunu kısaltmak, Yemen üzerinden ticareti kolaylaştırmak ve bu dönemde Portekizliler'in bölgedeki etkinliğini azaltmaktır. Bu amaçla 1568 yılında Mısır Beylerbeyi’ne görüş sorulmuş ancak bir uzlaşmaya varılamadığından projeye başlanamamıştır. Daha sonra Venedikliler işin önemini kavramalarına ve yapılmasını çok istemelerine rağmen masrafların fazlalığı nedeniyle projeden vazgeçmişlerdir.
Kanalın açılması için çabalayan bir başka isim ise Fransız diplomat Ferdinand Marie de Lesseps'tir. Mısır’da görev yaparken Mısır’ı yönetenlerle tanışır ve projeyi onlara kabul ettirmeyi başarır. Özellikle Said Paşa projeye 1854 yılında çıkardığı emirle açık destek verir ve bugünkü Port Said’in doğuşu böyle başlar. Lesseps, projeye para bulmak için bir şirket kurarak hisseleri satışa çıkarır ve böylece başlangıç parası elde edilerek, 200 milyon Frank'lık bir sermaye ile “La Compagnie universelle du canal maritime de Suez” kurulmuş olur; ama bu para yetmez. Araya insanlar koyarak İmparator Napolyon’dan 100 milyon Frank borç alarak projeye devam edilir.
Uzun uğraşlardan sonra 1869 yılında on yıllık bir çalışmadan sonra kanal açılır. İnşaat sırasında 125.000 Mısırlı işçi ve köylü, kötü çalışma koşulları ve salgınlardan dolayı ölür. Projede toplam 2.400.000 kişi inşaatın kazı çalışmalarında görev alır. Mısır hükümeti, ekonomik kriz kapıya dayanınca elindeki hisseleri İngilizler'e satarlar ve böylece kanalın en büyük ortağı İngilizler olur. Daha sonra kanal 1956'da Cumhurbaşkanı Nasır tarafından millileştirilir.
Bugün Mısır ekonomisinin en büyük gelir kaynağı Süveyş Kanalı'dır. Büyük çaplı gemilerin geçmesi için birkaç kez genişletilir ve derinleştirilir. En son 2015 yılında genişletilerek tankerlerin de kanaldan geçmesi sağlanmıştır. Kanalın açılmasından sonra Akdeniz’deki ekolojik değişiklikler önce pek fark edilmese de,1924 yılında İngilizler'in düzenlediği "Cambrigde Expedition" seferiyle, aslında birçok canlı türünün Süveyş Kanalı'nı kullanarak Akdeniz’e girdiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu olasılık hiç düşünülmemişti. Türkiye’de hidrobiyoloji biliminin öncülerinden olan Prof. Curt Kosswig de bu konularda önemli araştırmalar yaptı. Nihayetinde Francis Dov Por, 1964 yılında Lesseps’in adına ithafen lesepsiyen göç tanımını kullandı.
Ferdinand de Lesseps, Süveyş Kanalı’nı açtıktan sonra aynı başarıyı Panama Kanalı’nda da göstermek istedi ama başarısız oldu. Panama Kanalı’nın açması sırasında salgınlarla, bütçe ve ödeme zorluklarıyla karşılaştı. Hatta oğlu 4 yıl hileli iflas davasından hapiste yattı. Kanalı 1914 yılında Amerikalılar bitirdiler. Ne olursa olsun, Süveyş Kanalı’nın o devirde şaşalı bir biçimde açılması ve Port Said limanı başta olmak üzere birçok yere Lesseps’in heykelinin dikilmesi, Panama’daki fiyasko ve başarısızlığını örttü.
Günümüzde, 1869 yılında açılan kanaldan sonra, Hint Okyanusu kökenli binlerce yabancı deniz canlısı Akdeniz’e girerek ekosistemi önemli ölçüde olumsuz etkilemektedir. Kanalın Mısır ekonomisine katkısı tartışılmaz olsa da, Akdeniz’de kıyısı olan, başta Doğu Akdeniz ülkelerine verdiği zararı ise kimse tahmin edememekte veya konuşmamaktadır.
Mısır’ın BM'de Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ni imzaladığını da burada hatırlatalım. Sözleşmeye göre bu tür mega projelerin yapılması veya genişletme aşamalarında komşu ülkelere zarar vermemesi için şeffaf bir ÇED süreci başlatması gerekirken, bunların hiçbirisi yapılmadı.
Daha vahimi, bu konuda Avrupa Birliği'ne yapılan şikayetler de bir işe yaramadı! Şimdi zehirli aslan balıkları, balon balıkları ve zehirli denizanalarıyla baş başayız. Mısırlı hacılar ise Dolar saymaya devam ediyor!
İşte, 2 kadından 17 çocuğu olan ve asil bir aileden gelen gelen Fransız diplomat Lesseps, bir kanal açarak günün birinde Akdeniz’in canlı hayatını değiştireceğini öngörememişti. Acaba Kanal İstanbul Projesi, Akdeniz ve Karadeniz arasında yabancı türlerin taşınmasına sebep olmayacak mı?
Yabancı türlerin Karadeniz’e girmesi, en büyük balık avcılığını yaptığımız denizi olumsuz etkilerse ne yapacağız? Bunun ekonomik bilançosu ne olacak? Düşünmeye değmez mi? Bir coğrafyayı parçalamanın, bir simetri ve harmoniyi bozmanın, bizlere dönüşü ne olacak ?????