Baro Başkanı ATAM: Avukatın Sesi Kesilirse, Vatandaşın Nefesi Kesilir

Güncel 05.04.2021 - 14:24, Güncelleme: 13.11.2023 - 06:33 3262+ kez okundu.
 

Baro Başkanı ATAM: Avukatın Sesi Kesilirse, Vatandaşın Nefesi Kesilir

5 Nisan Avukatlar günü dolayısıyla Adliye Sarayında bir program düzenleyen Kütahya Barosu bir kutlama programı düzenledi. Programa Kütahya Valisi Ali ÇELİK, Kütahya Belediye Başkanı Prof. Dr. Alim IŞIK, CHP Kütahya Milletvekili Dr. Ali Fazıl KASAP, Hava Er Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanı Necati GÜNDÜZ, Kütahya Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Adem ÖZKAN, İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Murat KIRBAÇ, Baro avukatları ve basın mensupları katıldı.
5 Nisan Avukatlar günü dolayısıyla Adliye Sarayında bir program düzenleyen Kütahya Barosu bir kutlama programı düzenledi. Programa Kütahya Valisi Ali ÇELİK, Kütahya Belediye Başkanı Prof. Dr. Alim IŞIK, CHP Kütahya Milletvekili Dr. Ali Fazıl KASAP, Hava Er Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanı Necati GÜNDÜZ, Kütahya Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Adem ÖZKAN, İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Murat KIRBAÇ, Baro avukatları ve basın mensupları katıldı. Tören Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.Tören'de Baro Başkanımız Av. Ahmet ATAM günün anlam ve önemine istinaden konuşma yaptı.Konuşma sonrası tören tebriklerle son buldu. Baro Başkanı Av. Ahmet ATAM: "İnsanlık tarihinin en kadim mesleklerinden biri olan savunma mesleği İnsanın özgür ve eşit yaşama arzusu, eşitsizliğe, haksızlığa, adaletsizliğe baş kaldırışı ve isyanı ile hakkı olanı elde etmek için ihtiyaç duyduğu yardım ve gereksinimi karşısında doğmuştur.  Sayın Meslektaşlarım, Sayın Konuklar,                                             Bizler, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ve demokratik kurumlarımızın eksikliklerinin giderilmesi için azimle, yılmadan tüm olumsuzluklar karşısında sonuna kadar hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, insan haklarını ve savunmanın kutsallığını dile getirip bu kavramlara işlerlik kazandırmak, hukuku korumak ve en önemlisi de keyfiliklerle savaşmak ve aksaklıklarla mücadele etmek zorundayız. Aksi halde, hukukçuluğumuz sadece geçimimizi temine yarayan bir iş olmaktan ileri gitmeyecektir. Bizler bunun da farkındayız. Emek vermediğimiz, mücadelesini yapmadığımız her konu karşımıza büyük bir problem olarak çıkacaktır. Biz avukatlar bilgi ve becerilerimizi halkın yararına sunmalı, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının savunmanı olmalı ve sessiz kalmamalıyız. Aksine hareket, toplumun sağır, dilsiz ve vurdumduymaz olmasına neden olacaktır. Avukatın sesi kesilirse, inanın vatandaşın nefesi kesilir.                        Hukuk devleti mücadelesinde ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinde etkin bir rol oynadığımızın ve gücümüzün farkında olmalıyız. Avukatlar olmazsa adalette tam anlamıyla sağlanamaz, hukukun üstünlüğü de olmaz, yargı bağımsızlığından da söz edilemez.                        Hukuk devletinin, adil yargılanma duygusunun ve toplumsal barışın sağlanması güçlü, cesur ve bağımsız bir savunma mesleğinin gücüyle orantılıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması, demokratik kazanımların kaybedilmemesi, hukuk devleti ilkesinden, hukukun üstünlüğünden ve evrensel değerlerden taviz verilmemesi için güçlü bir çaba sergilemeliyiz.                        Her ne olursa olsun yılmamalıyız, korkmamalıyız, hak için, adalet için, onurumuz için bunları savunmalı, hukuksuzluğun karşısında olmalıyız. Asla yılgınlık göstermemeliyiz.                            Bununla birlikte siyasî irade ve yöneticilerin, yargı erkinin eşitler arasında birinci erk olduğuna, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine, adalet, liyakat, savunma ve eşitlik kavramlarına ve evrensel yargı kurallarına inanmaları  ve saygı göstermeleri şarttır. Hakim ve Savcılarımızın teminat ve güvenceleri tam olarak sağlanmalı, savunma hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kanunlar yapılırken yargı organlarının görüş ve önerileri öncelikle dikkate alınmalı, liyakat ve ehliyetin önemi yadsınmamalıdır. Sosyal Hukuk Devleti ilkesine, adil yargılanma hakkına, hak arama özgürlüğüne ve yargı erkine sahip çıkılmalıdır.                          Bizim en önemli görevlerimizden biri hukukun üstün tutularak keyfiliklerin önlenmesidir. Biz avukatlar, cesur ve bağımsız olmalıyız. Hiç bir kişinin, grubun ya da siyasi oluşumun etkisinde kalmadan;  adaletin tecellisi, hukukun üstünlüğü, adil yargılanma hakkı ve her tür hukuksuzluğa karşı dik bir duruş sergileyerek;  doğrunun ve haklının yanında olmalıyız. Belirttiğim bu hususlar mesleki menfaatlerimizin korunmasının dahi önünde yer almalıdır. Bizler, kamusal faaliyetlerimizi önemsemeli ve toplumsal alana yönelmeliyiz. Bu, mesleğin saygınlığının da bir gereğidir. Kabuğuna çekilmiş, toplumdan uzak, sosyal konularda duyarsız kalarak, kurumsal bir ciddiyet sağlanamayacağının farkındayız. İçinde bulunduğumuz toplumun hassasiyetlerine gözünü ve kulağını kapamış bir avukatın,  mesleki itibarının sağlanamayacağı gibi, topluma karşı olan ve Avukatlık Yasasından kaynaklanan görevlerini de yerine getiremeyeceğini biliyoruz. Bunların sağlanması ancak, vatandaşla iç içe olmaktan, sosyal projelerde yer almaktan, vatandaşın derdi ile dertlenmekten, hemhal olmaktan, onlara ışık tutup, örnek olmaktan, onların sesi olmaktan geçer. Bunlara gözümüzü kaparsak, mesleğimize en büyük kötülüğü yapmış olacağımızın farkındayız.                                Bu bilinçle birçok çalışmamız oldu, birçok yararlı işe imza attık.                               * Örneğin; bir doğa harikası olan Murat Dağında, açık ocak işletme yöntemi ile altın cevheri üretilmesi ve cevher zenginleştirme tesisinde cevherin işlenerek altın ve gümüş elde edilmesi planlanmakta olduğu ve gerekli ÇED Raporunun onaylandığını öğrendiğimiz andan itibaren, doğayı ve insanımızı koruma adına çalışmalarımıza başladık.                                 ÇED raporuna  göre sadece 1200 tane ağaç kesileceği belirtilen, dava aşamasında ise, bilirkişi raporlarına göre en az 120.000 den fazla ağacın kesileceğinin tespit edildiği Murat Dağında, gerçekleştirilecek Altın zenginleştirme işlemleri şehrimiz ve komşu şehirler ile Gediz Havzası için büyük bir tehlike arz ediyordu.  Siyanür zenginleştirme esnasında oluşacak ağır metallerin çamur atık havuzlarına serilip, bu havuzların tesis kapandıktan sonra da bölgede kalacak olması, toprağın bunu emeceği, üretim devam ederken yaşanacak klasik kazalar, dinamit patlatması ile çalışma yapılacağı ve Murat Dağının 1. dereceden deprem fay hatları üzerinde bulunması, süreçte siyanür kullanıldığından ve siyanür atık barajlarında birikecek ağır metaller,  yöre için olduğu kadar, Gediz  Havzası ve Menderes Havzası için büyük bir tehlike arz edeceğini, 20 Milyon civarında insanın bundan doğrudan veya dolaylı olarak etkileneceğini anlattık.  Kütahya Barosu olarak bunun için akademisyenler davet edip bölgede “Murat Dağı Yok Olmasın” adı altında konferans düzenledik, yöre halkının bilinçlenmesi için uğraş verdik. Ulusal Basında Murat Dağının çığlığını duyurabilmek, buranında bir Bergama, bir Kaz Dağları kadar önemli olduğunu anlatabilmek  amacıyla basını Murat Dağına davet ettik, götürüp gezdirdik ve haberlerinin  yapılmasını sağladık. Neticede, Kütahya Barosunun yaktığı o ateş büyüdü, destek aldı, dava ÇED raporunun iptali ile sonuçlandı. Karar, Danıştay da da oy birliğiyle onandı ve kesinleşti                               *Yine Kütahya Valiliği ve Ticaret Borsamızın işbirliğiyle şehrimizde Hukuk Okur Yazarlığı adı altında seminerler düzenledik. İşin uzmanlarını şehrimize getirerek; başta kadına şiddet olmak üzere, tüketici hakları, çocuklarda madde bağımlılığı ve tespiti gibi bir çok konuda vatandaşın temel bilgileri edinmesini, başına bir iş geldiğinde en azından ne yapması gerektiği, ne gibi hakları olduğu yönünde bilinçlenmesini sağlamayı amaçladık.                               *Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonumuzun etkin çalışmaları ile şiddet gören, istismara uğrayan kadın ve çocuklarımızın, gerek soruşturma aşamasında ve gerekse dava aşamasında yanlarında yer aldık. Biliyoruz ki toplumda bir kişi dahi kendisini güvende hmiyorsa, toplum güvende değildir. Sayın Valimizin de bu konudaki hassasiyetinin yakinen farkında olan biri olarak;  emekleri için bu vesileyle kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum                                *CMK görevlendirmeleri kapsamında son iki yıl içinde gerek soruşturma ve gerekse yargılama safhasında toplamda 12.000 civarı işte, mağdur veya şüpheli vatandaşımızın yanında yer alarak kendilerine destek olduk.                                *Son iki yıl içerisinde, maddi imkanı bulunmaması nedeniyle, avukat tutamayacak durumda olan hemen hemen tamamı kadınlarımızdan oluşan 250 civarı davada tüm masraf ve vekalet ücreti Kütahya Barosunca karşılanmak üzere kendilerine avukat tayin ettik.                                   *Şehrimizdeki diğer meslek kuruluşları ve STK lar ile duyarlı vatandaşlarımıza bir nebze örnek olabilmek, Kütahya Barosunun her yerde ve her zaman var olduğunu, ihtiyacı olanın yanında olduğunu sergilemek amacıyla, Sokak Hayvanlarına yardım elimizi uzatmaya devam ettik. Kütahya Barosu Yönetimi ve Baromuzun Hayvan Hakları Komisyonu üyeleri ile birlikte şehrin dışında muhtelif noktalardaki sokak hayvanlarına her yıl olduğu gibi yiyecek bıraktık.                                      *Birçok Devlet ve Özel Okullarımızın öğrencilerinin Hukuk ve hukukçuluk hakkında bilgilenmeleri ve hedeflerini oluşturabilmeleri amacıyla düzenlenen meslek tanıtım  söyleşilerine ve kariyer günlerine  katıldık.                                     *Gelecek nesillere yeşil bir miras bırakabilmek ve örnek olmak adına baromuzun adını taşıyan ağaçlandırma alanına fidan dikimi gerçekleştirdik.                                       Tüm bu faaliyetler, mesleki olmayıp; yukarıda değindiğim gibi, içinde bulunduğumuz topluma, yaşantımızla da örnek olmak gibi bir görevimizin olmasından kaynaklanıyordu.                                        Sayın Konuklar, Değerli Meslektaşlarım;                          Şu hususu da söylemeden geçemeyeceğim. Altı yılı aşkın bir süredir Başkanlığını büyük bir onurla yürüttüğüm, Kütahya Barosu’nda her görüş ve düşünceden 400 ü aşkın meslektaşımız görev yapmakta. Bu çok seslilik ve çeşitlilik Kütahya Barosu Yönetim Kurulu’na da yansımaktadır. Bu çeşitliliği bir zenginlik olarak gördük. Kütahya Barosu kendisinden kamuoyunda, hiçbir zaman şucu veya bucu diyerek bahsettirmedi. Çünkü; bizler hukukçuyuz, sadece hukuku, demokrasiyi, insan haklarını  savunduk. Özgürlüğü savunduk, hukukun üstün tutulması gerekliliğini savunduk  ve savunmaya da devam edeceğiz.  Kütahya Barosu hiçbir siyasi partinin veya cemaatin, belirli bir düşünce grubunun uzantısı yada arka bahçesi olmadı ve olmayacaktır.  Tek bir siyasetimiz oldu. O da; tarafsızlığımızı koruyarak; hukukun üstün kılınması, gerekli toplumsal bilinç ve barışın sağlanması ve vatandaşın adalete olan güveninin artması için çalışarak, insan haklarının savunucusu olup, hukuksuzluklara karşı sessiz kalmayarak,  istikameti hep haktan ve doğrudan yana, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin ve Cumhuriyetin kazanımlarını ve değerlerini koruyup, yaşayıp yaşatmayı amaçlayan bir siyasetti bizim yaptığımız..                                 Bu güne kadar toplumsal hiçbir olayda sessiz kalmayan Kütahya Barosu, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğunu unutmadan, bünyesindeki 400 ü aşkın avukatın dünya görüşüne saygı duyarak, faaliyetlerine devam etmiştir. Böyle de devam edecektir. Bizim tek bir tarafımız vardır; o da; hukukun üstünlüğü, hak ve adalettir. Bizler ayrıştırmayı değil bilgilendirip  birleştirmeyi tercih ediyoruz, kurumsal tutumumuzu farklı şekilde yorumlayarak Kütahya Barosu’nu siyasi veya başkaca tartışmaların içine çekmeye çalışan her kim olursa olsun izin vermedik, vermeyeceğiz.                               Bunun karşılığında; hukukun da, siyasetin ve siyasetçilerin strateji üretme alanı olarak kullanmamasını isteme hakkını, doğal olarak, kendimizde en tabii hak olarak görüyoruz.   Kısaca birkaç hususa daha değinmek istiyorum.   Bilim Kurulunca Alınan Tavsiye Kararları Sadece Barolar Ve STK’larımı Kapsamaktadır?                               * Ekim 2020 den bu yana 6 ay geçmesine rağmen, birçok baro gibi genel kurulumuzu biz de hala yapamadık.                                 1136 Sayılı Yasanın 82 maddesi gereği, Baroların Genel Kurulları ve seçimleri iki yılda bir, çift yılların ekim ayının ilk haftasında yapılır. Bu yasal bir zorunluluktur. Malum olduğu üzere Kütahya Barosu da 3-4 Ekim 2020 tarihinde Genel Kurul kararı almış ise de, Genel Kurulumuza saatler kala, normlar hiyerarşisine tamamen aykırı, Avukatlık Kanununun amir hükümlerini yok sayan, bir kararla Genel Kurul ve seçimlerimizin yapılamayacağı bildirildi. Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşu olan baroların Genel Kurulları, maalesef etkinlik olarak nitelendirilmiş, ilkinde 1 Aralık tarihine, sonrasında 1 Mart 2021 tarihine kadar kısıtlama getirilmişti.                                 Ülkemizin ve dünyanın içinden geçtiği, sağlık açısından bu sıkıntılı günler tabii ki bizlerinde malumudur. Fakat; emredici yasa hükmüne rağmen Baroların genel kurul yapması, pandemi gerekçesiyle engellenirken; şu veya bu, tüm siyasi partilerin sözde tedbir alarak yaptıkları, tıklım tıklım dolu kongrelerini görsel ve yazılı basından biz avukatlarda takip ettik. Bilim Kurulunca alınan tavsiye kararları sadece Barolar ve STK’larımı kapsamaktadır?                                  Pandemi süreci ve buna bağlı olarak gerekli tedbirlerin alınması gereğinin biz avukatlarda farkındayız.  Biz uygulanan çifte standardın karşısındayız. Baromuzdaki 430 meslektaşımızın yasada belirtilen genel kurulunu hala yapamamasına karşıyız. Bu hakkını kullanamamasına karşıyız. Yasada yazılı demokratik bir hakkını kullanıp hala sandığa gidememesine karşıyız.                                  *Maalesef yakın bir zaman önce; sözleşme metninin hazırlanmasında ve imzaya açılmasında en etkili ülke olup, ilk imzalayan, 24 Kasım 2011 de TBMM’ nde oy birliği ile kabul edip sözleşmeyi ilk onaylayan ülke olmamıza rağmen, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani bilinen adıyla İstanbul sözleşmesinden çekildik. … Bu sözleşmenin eşcinselikle ilgisinin olmadığını, sözleşmede eşcinselliği özendiren bir ibare yada eşcinsel evliliklerin desteklenmesi yükümlülüğünün bulunmadığını, erkeği nafaka sorumluluğu altına sokmadığını, nafakayla ilgili bir hüküm bulunmadığını, bunun Medeni Kanundan kaynaklandığını, evliliklerin azalıp, boşanmaların artmasına sebep olmadığını, kadın cinayetlerinin artmasına sözleşmenin neden olmadığını, geleneksel aile yapımızı  bozmadığını, sözleşmede aile tanımının dahi olmadığını, ev içi şiddete karşı alınan önlem ve kurulan koruma mekanizmalarından, evli olan yada olmayan herkesin yararlanmasını amaçladığını, sözleşmeyi bir kez dahi okumayıp, kulaktan duyma yanlışlarla fikir üreten baskı gruplarına bir türlü anlatamadık.                                 *Bir diğer konu çoklu baro idi. Mücadele ettik, kırmızı çizgimizdir dedik. Bununla ilgili basın açıklamaları yaptık, anlattık.  Bunun,  en çok da Türkiye Cumhuriyetine düşman olanların sevineceği ve işine yarayacağı bir durumdur dedik. Vaktiyle FETÖ nünde böyle bir projesi vardı, hatta kuracağı birliğinin adı dahi belliydi dedik. Meslek mensuplarının bir oda veya baroya bağlı olması mesleki faaliyetlerin disipline edilmesinden kaynaklanır. Değişik sebeplerle, belli sayıda avukatın bir araya gelerek çok sayıda baro oluşturması hukuksal denetimi ortadan kaldırır veya minimize eder. Meslek mensupları arasında cemaatleşmeye, aşırı partizan bir tutum sergilenmesine, etnik kökende dahil olmak üzere bir çok ayrışmaya yol açar ki; bunun zararını başlangıçta meslek, meslek mensupları görür, ileriki zamanda ise toplum ve vatandaş bundan zararlı çıkar dedik.   Bu yolla, baro adı altında kurulmuş,  amaçları başka oluşumlara, legal bir statü verilmesinin önü açılır dedik                                 Bireylerin hak aramak, hakkını elde etmek, ihlal edilmiş haklarına kavuşmak, ihtilaflarını çözmek için yargıya;  yargı içinde sesini duyurabilmek için de Avukata ihtiyacı vardır. Yargının iki unsurunu temsil eden Hakim ve Savcının arkasında büyük bir kamu gücü varken, yargının bir diğer unsurunu temsil eden Avukatın gücü, mensup olduğu barolardan kaynaklanır. Avukat ancak, bağımsız, özgür ve güçlü bir Baroya mensup olmakla, başı dik ve korkusuzca adalet arar ve bireylerin hakkını savunur.                                   * Toplumun her kesiminin güvendiği, saygın, adil ve iyi işleyecek bir yargının en önemli şartlarından birisi de hukuk eğitimidir. Hukuk eğitimi kaliteli ve nitelikli olmayan bir ülkenin, yargısından da hiçbir şey beklenemez. Bunun için hukuk fakültelerinin sayılarının ve kontenjanlarının arttırılması yerine, eğitim kalitesinin iyileştirilmesi ve akademik kadrolarının arttırılması öncelenmeli, hakim yardımcılığı sisteminin biran önce getirilmesi, avukatlık sınavlarının derhal uygulanmaya konulması, her türlü sınav ve seçmelerde, sadece liyakat ve ehliyete dayanılması gerekmektedir.                                    * Yoğun bir kampanyanın ardından yakın geçmişte uygulamaya giren  “6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara Buluculuk Kanunu” na da biraz değinmek istiyorum. Başta ihtiyari olarak iş uyuşmazlıklarında başlayan bu sistemin alanı günden güne  genişletilip,  aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda dahi uygulama alanı bulmasına çalışılmaktadır.                                        Türk halkı dava konusu yaptığı hukuki ihtilafın, devletin yargıcı tarafından mahkemece çözümlenmesini ister. Her dereceden yargı organlarının kamusal güvencesi altında adil sonuç bekler. Yargı önüne hak aramak için gidilir. Bu nedenle mülke olan güvenin sarsılmadan sürdürülebilmesi için, yargılama faaliyetinin kamusallığını ve tarafsızlığını yitirmemesi, zayıfı koruyan,  kamusal güven alanının dışına çıkarılmaması zorunludur. İş yükü, uzayan davalar, kadro eksikliği ve diğer mazeretler, hukukun ve yargının kamusal alan dışına çıkarılmasını hiçbir şekilde mazur gösteremez. Zayıfın ve haklının arkasında hmek istediği devletin, yargı alanının boşaltmasının, halkın gönül defterinden silinmesine neden olacağı bilinmelidir. Yargısal terminolojide; “hak, yükümlülük, borç, hukuk ve adalet” gibi hukuk kavramlarının yerini; “ihtiyaç, menfaat, risk,  kazanım” gibi ticari kavramların almış olması,  ekonomik liberalizmin hukuk ve yargısal yansımasından başka bir şey değildir. Uzayan yargı, geciken adaletin sorumlusu olarak devleti gösterenler, yargının özelleştirilmesini tehlikeli bir şekilde, mutluluk reçetesi olarak sunmaktadırlar.  Değerli Konuklar, Değerli Meslektaşlarım,                                 Kanımca; hiçbir siyasi veya ekonomik menfaatin insan yaşamından daha değerli olmadığının idrakine vardığımız bu pandemi günlerinde, her zamankinden daha fazla ve yoğun bir şekilde,  merkezinde insanın olup, değer gördüğü bir anlayışı her yer ve her konuda  hüküm sürdürmek için elbirliğiyle gayret etmeliyiz                                                       Şeyh Edebali,  Beyi ve aynı zamanda damadı olan Osman Beye öğüdünde; “şunu da unutma, insanı yaşat ki devlet yaşasın” demiştir.                                 Bizler tarih boyunca her zaman bir arada olma gayesi ve gayreti içinde olmuş bir milletiz Bu idealle varlığımızın sonsuza kadar süreceği ve devletin bekasını ifade eden bir tabir olan “Devlet-i Ebed Müddet” demişiz. Devletin bekası da ancak milletimiz tarafından kutsal sayılan değerlerle sağlanır. Bunlar; vatan, hâkimiyet, hürriyet, bağımsızlık, güvenlik, ve tabii ki adalettir. Türk devlet felsefesinde; "Töre konuşunca Han susar" denilmiş ve daha sonraki  dönemlerde de "adalet mülkün temelidir" sözleri bizim temel ilkemiz olmuştur.                                  Biz Avukatların görevi,  hukukun uygulanması ve adaletin tecellisidir. Bunu yaparken de her türlü hukuksuzluğun karşısında durmak asli görevimizdir. Sessiz kalmamızın   beklenmesi, varlık sebebimizi inkar edin demektir. Bunun için konuşuyor, bunun için yanlışları söylüyor, bunun için mücadele ediyoruz.                                 Bunları yaparken de; davaların tarafı gibi görülüp saldırıya uğruyoruz, darp ediliyoruz, tehdit ediliyoruz ve ne yazık ki, hatta öldürülüyoruz. Sayın Meslektaşlarım, Sayın Konuklar;                               Her konuşmamın sonundaki temennimi tekrarlayarak; Adalete ve hukuka duyulan güvenin artacağı, hukukun üstün olacağı, insan hak ve özgürlüklerinin arzulanan seviyeye geldiği ve tüm yurttaşların bunlardan eşit olarak nasibini aldığı, demokrasinin temel ilkelerinin hüküm sürdüğü bir ortamda, içimizdeki adalet duygusunu kaybetmeden, kardeşçe, barış içinde güzel günler yaşamamız dileğiyle, tüm meslektaşlarımın Avukatlar Gününü en kalbi duygularımla kutluyor. Törenimize katılan tüm konuklarımızı ve meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum" ifadelerini kullandı. - DORUK
5 Nisan Avukatlar günü dolayısıyla Adliye Sarayında bir program düzenleyen Kütahya Barosu bir kutlama programı düzenledi. Programa Kütahya Valisi Ali ÇELİK, Kütahya Belediye Başkanı Prof. Dr. Alim IŞIK, CHP Kütahya Milletvekili Dr. Ali Fazıl KASAP, Hava Er Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanı Necati GÜNDÜZ, Kütahya Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Adem ÖZKAN, İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Murat KIRBAÇ, Baro avukatları ve basın mensupları katıldı.

5 Nisan Avukatlar günü dolayısıyla Adliye Sarayında bir program düzenleyen Kütahya Barosu bir kutlama programı düzenledi. Programa Kütahya Valisi Ali ÇELİK, Kütahya Belediye Başkanı Prof. Dr. Alim IŞIK, CHP Kütahya Milletvekili Dr. Ali Fazıl KASAP, Hava Er Eğitim Tugay ve Garnizon Komutanı Necati GÜNDÜZ, Kütahya Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Adem ÖZKAN, İl Jandarma Alay Komutanı Kıdemli Albay Murat KIRBAÇ, Baro avukatları ve basın mensupları katıldı.

Tören Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.Tören'de Baro Başkanımız Av. Ahmet ATAM günün anlam ve önemine istinaden konuşma yaptı.Konuşma sonrası tören tebriklerle son buldu.

Baro Başkanı Av. Ahmet ATAM: "İnsanlık tarihinin en kadim mesleklerinden biri olan savunma mesleği İnsanın özgür ve eşit yaşama arzusu, eşitsizliğe, haksızlığa, adaletsizliğe baş kaldırışı ve isyanı ile hakkı olanı elde etmek için ihtiyaç duyduğu yardım ve gereksinimi karşısında doğmuştur.

 Sayın Meslektaşlarım, Sayın Konuklar,                      

                      Bizler, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ve demokratik kurumlarımızın eksikliklerinin giderilmesi için azimle, yılmadan tüm olumsuzluklar karşısında sonuna kadar hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, insan haklarını ve savunmanın kutsallığını dile getirip bu kavramlara işlerlik kazandırmak, hukuku korumak ve en önemlisi de keyfiliklerle savaşmak ve aksaklıklarla mücadele etmek zorundayız. Aksi halde, hukukçuluğumuz sadece geçimimizi temine yarayan bir iş olmaktan ileri gitmeyecektir. Bizler bunun da farkındayız. Emek vermediğimiz, mücadelesini yapmadığımız her konu karşımıza büyük bir problem olarak çıkacaktır. Biz avukatlar bilgi ve becerilerimizi halkın yararına sunmalı, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının savunmanı olmalı ve sessiz kalmamalıyız. Aksine hareket, toplumun sağır, dilsiz ve vurdumduymaz olmasına neden olacaktır. Avukatın sesi kesilirse, inanın vatandaşın nefesi kesilir.

                       Hukuk devleti mücadelesinde ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinde etkin bir rol oynadığımızın ve gücümüzün farkında olmalıyız. Avukatlar olmazsa adalette tam anlamıyla sağlanamaz, hukukun üstünlüğü de olmaz, yargı bağımsızlığından da söz edilemez.

                       Hukuk devletinin, adil yargılanma duygusunun ve toplumsal barışın sağlanması güçlü, cesur ve bağımsız bir savunma mesleğinin gücüyle orantılıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmaması, demokratik kazanımların kaybedilmemesi, hukuk devleti ilkesinden, hukukun üstünlüğünden ve evrensel değerlerden taviz verilmemesi için güçlü bir çaba sergilemeliyiz.

                       Her ne olursa olsun yılmamalıyız, korkmamalıyız, hak için, adalet için, onurumuz için bunları savunmalı, hukuksuzluğun karşısında olmalıyız. Asla yılgınlık göstermemeliyiz.   

                        Bununla birlikte siyasî irade ve yöneticilerin, yargı erkinin eşitler arasında birinci erk olduğuna, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine, adalet, liyakat, savunma ve eşitlik kavramlarına ve evrensel yargı kurallarına inanmaları  ve saygı göstermeleri şarttır. Hakim ve Savcılarımızın teminat ve güvenceleri tam olarak sağlanmalı, savunma hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kanunlar yapılırken yargı organlarının görüş ve önerileri öncelikle dikkate alınmalı, liyakat ve ehliyetin önemi yadsınmamalıdır. Sosyal Hukuk Devleti ilkesine, adil yargılanma hakkına, hak arama özgürlüğüne ve yargı erkine sahip çıkılmalıdır.

 

                       Bizim en önemli görevlerimizden biri hukukun üstün tutularak keyfiliklerin önlenmesidir. Biz avukatlar, cesur ve bağımsız olmalıyız. Hiç bir kişinin, grubun ya da siyasi oluşumun etkisinde kalmadan;  adaletin tecellisi, hukukun üstünlüğü, adil yargılanma hakkı ve her tür hukuksuzluğa karşı dik bir duruş sergileyerek;  doğrunun ve haklının yanında olmalıyız. Belirttiğim bu hususlar mesleki menfaatlerimizin korunmasının dahi önünde yer almalıdır. Bizler, kamusal faaliyetlerimizi önemsemeli ve toplumsal alana yönelmeliyiz. Bu, mesleğin saygınlığının da bir gereğidir. Kabuğuna çekilmiş, toplumdan uzak, sosyal konularda duyarsız kalarak, kurumsal bir ciddiyet sağlanamayacağının farkındayız. İçinde bulunduğumuz toplumun hassasiyetlerine gözünü ve kulağını kapamış bir avukatın,  mesleki itibarının sağlanamayacağı gibi, topluma karşı olan ve Avukatlık Yasasından kaynaklanan görevlerini de yerine getiremeyeceğini biliyoruz. Bunların sağlanması ancak, vatandaşla iç içe olmaktan, sosyal projelerde yer almaktan, vatandaşın derdi ile dertlenmekten, hemhal olmaktan, onlara ışık tutup, örnek olmaktan, onların sesi olmaktan geçer. Bunlara gözümüzü kaparsak, mesleğimize en büyük kötülüğü yapmış olacağımızın farkındayız.

                               Bu bilinçle birçok çalışmamız oldu, birçok yararlı işe imza attık.  

                            * Örneğin; bir doğa harikası olan Murat Dağında, açık ocak işletme yöntemi ile altın cevheri üretilmesi ve cevher zenginleştirme tesisinde cevherin işlenerek altın ve gümüş elde edilmesi planlanmakta olduğu ve gerekli ÇED Raporunun onaylandığını öğrendiğimiz andan itibaren, doğayı ve insanımızı koruma adına çalışmalarımıza başladık.  

                              ÇED raporuna  göre sadece 1200 tane ağaç kesileceği belirtilen, dava aşamasında ise, bilirkişi raporlarına göre en az 120.000 den fazla ağacın kesileceğinin tespit edildiği Murat Dağında, gerçekleştirilecek Altın zenginleştirme işlemleri şehrimiz ve komşu şehirler ile Gediz Havzası için büyük bir tehlike arz ediyordu.  Siyanür zenginleştirme esnasında oluşacak ağır metallerin çamur atık havuzlarına serilip, bu havuzların tesis kapandıktan sonra da bölgede kalacak olması, toprağın bunu emeceği, üretim devam ederken yaşanacak klasik kazalar, dinamit patlatması ile çalışma yapılacağı ve Murat Dağının 1. dereceden deprem fay hatları üzerinde bulunması, süreçte siyanür kullanıldığından ve siyanür atık barajlarında birikecek ağır metaller,  yöre için olduğu kadar, Gediz  Havzası ve Menderes Havzası için büyük bir tehlike arz edeceğini, 20 Milyon civarında insanın bundan doğrudan veya dolaylı olarak etkileneceğini anlattık.  Kütahya Barosu olarak bunun için akademisyenler davet edip bölgede “Murat Dağı Yok Olmasın” adı altında konferans düzenledik, yöre halkının bilinçlenmesi için uğraş verdik. Ulusal Basında Murat Dağının çığlığını duyurabilmek, buranında bir Bergama, bir Kaz Dağları kadar önemli olduğunu anlatabilmek  amacıyla basını Murat Dağına davet ettik, götürüp gezdirdik ve haberlerinin  yapılmasını sağladık. Neticede, Kütahya Barosunun yaktığı o ateş büyüdü, destek aldı, dava ÇED raporunun iptali ile sonuçlandı. Karar, Danıştay da da oy birliğiyle onandı ve kesinleşti  

                            *Yine Kütahya Valiliği ve Ticaret Borsamızın işbirliğiyle şehrimizde Hukuk Okur Yazarlığı adı altında seminerler düzenledik. İşin uzmanlarını şehrimize getirerek; başta kadına şiddet olmak üzere, tüketici hakları, çocuklarda madde bağımlılığı ve tespiti gibi bir çok konuda vatandaşın temel bilgileri edinmesini, başına bir iş geldiğinde en azından ne yapması gerektiği, ne gibi hakları olduğu yönünde bilinçlenmesini sağlamayı amaçladık.  

                            *Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonumuzun etkin çalışmaları ile şiddet gören, istismara uğrayan kadın ve çocuklarımızın, gerek soruşturma aşamasında ve gerekse dava aşamasında yanlarında yer aldık. Biliyoruz ki toplumda bir kişi dahi kendisini güvende hmiyorsa, toplum güvende değildir. Sayın Valimizin de bu konudaki hassasiyetinin yakinen farkında olan biri olarak;  emekleri için bu vesileyle kendilerine teşekkürü bir borç biliyorum

                               *CMK görevlendirmeleri kapsamında son iki yıl içinde gerek soruşturma ve gerekse yargılama safhasında toplamda 12.000 civarı işte, mağdur veya şüpheli vatandaşımızın yanında yer alarak kendilerine destek olduk.

                               *Son iki yıl içerisinde, maddi imkanı bulunmaması nedeniyle, avukat tutamayacak durumda olan hemen hemen tamamı kadınlarımızdan oluşan 250 civarı davada tüm masraf ve vekalet ücreti Kütahya Barosunca karşılanmak üzere kendilerine avukat tayin ettik.  

                                *Şehrimizdeki diğer meslek kuruluşları ve STK lar ile duyarlı vatandaşlarımıza bir nebze örnek olabilmek, Kütahya Barosunun her yerde ve her zaman var olduğunu, ihtiyacı olanın yanında olduğunu sergilemek amacıyla, Sokak Hayvanlarına yardım elimizi uzatmaya devam ettik. Kütahya Barosu Yönetimi ve Baromuzun Hayvan Hakları Komisyonu üyeleri ile birlikte şehrin dışında muhtelif noktalardaki sokak hayvanlarına her yıl olduğu gibi yiyecek bıraktık.    

                                 *Birçok Devlet ve Özel Okullarımızın öğrencilerinin Hukuk ve hukukçuluk hakkında bilgilenmeleri ve hedeflerini oluşturabilmeleri amacıyla düzenlenen meslek tanıtım  söyleşilerine ve kariyer günlerine  katıldık.   

                                 *Gelecek nesillere yeşil bir miras bırakabilmek ve örnek olmak adına baromuzun adını taşıyan ağaçlandırma alanına fidan dikimi gerçekleştirdik.   

                                   Tüm bu faaliyetler, mesleki olmayıp; yukarıda değindiğim gibi, içinde bulunduğumuz topluma, yaşantımızla da örnek olmak gibi bir görevimizin olmasından kaynaklanıyordu.                                       

Sayın Konuklar, Değerli Meslektaşlarım;

                         Şu hususu da söylemeden geçemeyeceğim. Altı yılı aşkın bir süredir Başkanlığını büyük bir onurla yürüttüğüm, Kütahya Barosu’nda her görüş ve düşünceden 400 ü aşkın meslektaşımız görev yapmakta. Bu çok seslilik ve çeşitlilik Kütahya Barosu Yönetim Kurulu’na da yansımaktadır. Bu çeşitliliği bir zenginlik olarak gördük. Kütahya Barosu kendisinden kamuoyunda, hiçbir zaman şucu veya bucu diyerek bahsettirmedi. Çünkü; bizler hukukçuyuz, sadece hukuku, demokrasiyi, insan haklarını  savunduk. Özgürlüğü savunduk, hukukun üstün tutulması gerekliliğini savunduk  ve savunmaya da devam edeceğiz.  Kütahya Barosu hiçbir siyasi partinin veya cemaatin, belirli bir düşünce grubunun uzantısı yada arka bahçesi olmadı ve olmayacaktır.  Tek bir siyasetimiz oldu. O da; tarafsızlığımızı koruyarak; hukukun üstün kılınması, gerekli toplumsal bilinç ve barışın sağlanması ve vatandaşın adalete olan güveninin artması için çalışarak, insan haklarının savunucusu olup, hukuksuzluklara karşı sessiz kalmayarak,  istikameti hep haktan ve doğrudan yana, demokratik, laik, sosyal, hukuk devletinin ve Cumhuriyetin kazanımlarını ve değerlerini koruyup, yaşayıp yaşatmayı amaçlayan bir siyasetti bizim yaptığımız.. 

                               Bu güne kadar toplumsal hiçbir olayda sessiz kalmayan Kütahya Barosu, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğunu unutmadan, bünyesindeki 400 ü aşkın avukatın dünya görüşüne saygı duyarak, faaliyetlerine devam etmiştir. Böyle de devam edecektir. Bizim tek bir tarafımız vardır; o da; hukukun üstünlüğü, hak ve adalettir. Bizler ayrıştırmayı değil bilgilendirip  birleştirmeyi tercih ediyoruz, kurumsal tutumumuzu farklı şekilde yorumlayarak Kütahya Barosu’nu siyasi veya başkaca tartışmaların içine çekmeye çalışan her kim olursa olsun izin vermedik, vermeyeceğiz.

                              Bunun karşılığında; hukukun da, siyasetin ve siyasetçilerin strateji üretme alanı olarak kullanmamasını isteme hakkını, doğal olarak, kendimizde en tabii hak olarak görüyoruz.   Kısaca birkaç hususa daha değinmek istiyorum.

 

Bilim Kurulunca Alınan Tavsiye Kararları Sadece Barolar Ve STK’larımı Kapsamaktadır? 

                             * Ekim 2020 den bu yana 6 ay geçmesine rağmen, birçok baro gibi genel kurulumuzu biz de hala yapamadık.

                                1136 Sayılı Yasanın 82 maddesi gereği, Baroların Genel Kurulları ve seçimleri iki yılda bir, çift yılların ekim ayının ilk haftasında yapılır. Bu yasal bir zorunluluktur. Malum olduğu üzere Kütahya Barosu da 3-4 Ekim 2020 tarihinde Genel Kurul kararı almış ise de, Genel Kurulumuza saatler kala, normlar hiyerarşisine tamamen aykırı, Avukatlık Kanununun amir hükümlerini yok sayan, bir kararla Genel Kurul ve seçimlerimizin yapılamayacağı bildirildi. Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşu olan baroların Genel Kurulları, maalesef etkinlik olarak nitelendirilmiş, ilkinde 1 Aralık tarihine, sonrasında 1 Mart 2021 tarihine kadar kısıtlama getirilmişti.

                                Ülkemizin ve dünyanın içinden geçtiği, sağlık açısından bu sıkıntılı günler tabii ki bizlerinde malumudur. Fakat; emredici yasa hükmüne rağmen Baroların genel kurul yapması, pandemi gerekçesiyle engellenirken; şu veya bu, tüm siyasi partilerin sözde tedbir alarak yaptıkları, tıklım tıklım dolu kongrelerini görsel ve yazılı basından biz avukatlarda takip ettik. Bilim Kurulunca alınan tavsiye kararları sadece Barolar ve STK’larımı kapsamaktadır? 

                                Pandemi süreci ve buna bağlı olarak gerekli tedbirlerin alınması gereğinin biz avukatlarda farkındayız.  Biz uygulanan çifte standardın karşısındayız. Baromuzdaki 430 meslektaşımızın yasada belirtilen genel kurulunu hala yapamamasına karşıyız. Bu hakkını kullanamamasına karşıyız. Yasada yazılı demokratik bir hakkını kullanıp hala sandığa gidememesine karşıyız. 

                                *Maalesef yakın bir zaman önce; sözleşme metninin hazırlanmasında ve imzaya açılmasında en etkili ülke olup, ilk imzalayan, 24 Kasım 2011 de TBMM’ nde oy birliği ile kabul edip sözleşmeyi ilk onaylayan ülke olmamıza rağmen, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani bilinen adıyla İstanbul sözleşmesinden çekildik. … Bu sözleşmenin eşcinselikle ilgisinin olmadığını, sözleşmede eşcinselliği özendiren bir ibare yada eşcinsel evliliklerin desteklenmesi yükümlülüğünün bulunmadığını, erkeği nafaka sorumluluğu altına sokmadığını, nafakayla ilgili bir hüküm bulunmadığını, bunun Medeni Kanundan kaynaklandığını, evliliklerin azalıp, boşanmaların artmasına sebep olmadığını, kadın cinayetlerinin artmasına sözleşmenin neden olmadığını, geleneksel aile yapımızı  bozmadığını, sözleşmede aile tanımının dahi olmadığını, ev içi şiddete karşı alınan önlem ve kurulan koruma mekanizmalarından, evli olan yada olmayan herkesin yararlanmasını amaçladığını, sözleşmeyi bir kez dahi okumayıp, kulaktan duyma yanlışlarla fikir üreten baskı gruplarına bir türlü anlatamadık.   

                             *Bir diğer konu çoklu baro idi. Mücadele ettik, kırmızı çizgimizdir dedik. Bununla ilgili basın açıklamaları yaptık, anlattık.  Bunun,  en çok da Türkiye Cumhuriyetine düşman olanların sevineceği ve işine yarayacağı bir durumdur dedik. Vaktiyle FETÖ nünde böyle bir projesi vardı, hatta kuracağı birliğinin adı dahi belliydi dedik. Meslek mensuplarının bir oda veya baroya bağlı olması mesleki faaliyetlerin disipline edilmesinden kaynaklanır. Değişik sebeplerle, belli sayıda avukatın bir araya gelerek çok sayıda baro oluşturması hukuksal denetimi ortadan kaldırır veya minimize eder. Meslek mensupları arasında cemaatleşmeye, aşırı partizan bir tutum sergilenmesine, etnik kökende dahil olmak üzere bir çok ayrışmaya yol açar ki; bunun zararını başlangıçta meslek, meslek mensupları görür, ileriki zamanda ise toplum ve vatandaş bundan zararlı çıkar dedik.   Bu yolla, baro adı altında kurulmuş,  amaçları başka oluşumlara, legal bir statü verilmesinin önü açılır dedik

                                Bireylerin hak aramak, hakkını elde etmek, ihlal edilmiş haklarına kavuşmak, ihtilaflarını çözmek için yargıya;  yargı içinde sesini duyurabilmek için de Avukata ihtiyacı vardır. Yargının iki unsurunu temsil eden Hakim ve Savcının arkasında büyük bir kamu gücü varken, yargının bir diğer unsurunu temsil eden Avukatın gücü, mensup olduğu barolardan kaynaklanır. Avukat ancak, bağımsız, özgür ve güçlü bir Baroya mensup olmakla, başı dik ve korkusuzca adalet arar ve bireylerin hakkını savunur.

                                  * Toplumun her kesiminin güvendiği, saygın, adil ve iyi işleyecek bir yargının en önemli şartlarından birisi de hukuk eğitimidir. Hukuk eğitimi kaliteli ve nitelikli olmayan bir ülkenin, yargısından da hiçbir şey beklenemez. Bunun için hukuk fakültelerinin sayılarının ve kontenjanlarının arttırılması yerine, eğitim kalitesinin iyileştirilmesi ve akademik kadrolarının arttırılması öncelenmeli, hakim yardımcılığı sisteminin biran önce getirilmesi, avukatlık sınavlarının derhal uygulanmaya konulması, her türlü sınav ve seçmelerde, sadece liyakat ve ehliyete dayanılması gerekmektedir.

                                   * Yoğun bir kampanyanın ardından yakın geçmişte uygulamaya giren  “6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Ara Buluculuk Kanunu” na da biraz değinmek istiyorum. Başta ihtiyari olarak iş uyuşmazlıklarında başlayan bu sistemin alanı günden güne  genişletilip,  aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda dahi uygulama alanı bulmasına çalışılmaktadır. 

                                      Türk halkı dava konusu yaptığı hukuki ihtilafın, devletin yargıcı tarafından mahkemece çözümlenmesini ister. Her dereceden yargı organlarının kamusal güvencesi altında adil sonuç bekler. Yargı önüne hak aramak için gidilir. Bu nedenle mülke olan güvenin sarsılmadan sürdürülebilmesi için, yargılama faaliyetinin kamusallığını ve tarafsızlığını yitirmemesi, zayıfı koruyan,  kamusal güven alanının dışına çıkarılmaması zorunludur. İş yükü, uzayan davalar, kadro eksikliği ve diğer mazeretler, hukukun ve yargının kamusal alan dışına çıkarılmasını hiçbir şekilde mazur gösteremez. Zayıfın ve haklının arkasında hmek istediği devletin, yargı alanının boşaltmasının, halkın gönül defterinden silinmesine neden olacağı bilinmelidir. Yargısal terminolojide; “hak, yükümlülük, borç, hukuk ve adalet” gibi hukuk kavramlarının yerini; “ihtiyaç, menfaat, risk,  kazanım” gibi ticari kavramların almış olması,  ekonomik liberalizmin hukuk ve yargısal yansımasından başka bir şey değildir. Uzayan yargı, geciken adaletin sorumlusu olarak devleti gösterenler, yargının özelleştirilmesini tehlikeli bir şekilde, mutluluk reçetesi olarak sunmaktadırlar. 

Değerli Konuklar, Değerli Meslektaşlarım,

                                Kanımca; hiçbir siyasi veya ekonomik menfaatin insan yaşamından daha değerli olmadığının idrakine vardığımız bu pandemi günlerinde, her zamankinden daha fazla ve yoğun bir şekilde,  merkezinde insanın olup, değer gördüğü bir anlayışı her yer ve her konuda  hüküm sürdürmek için elbirliğiyle gayret etmeliyiz

                     

                                Şeyh Edebali,  Beyi ve aynı zamanda damadı olan Osman Beye öğüdünde; “şunu da unutma, insanı yaşat ki devlet yaşasın” demiştir.

                                Bizler tarih boyunca her zaman bir arada olma gayesi ve gayreti içinde olmuş bir milletiz Bu idealle varlığımızın sonsuza kadar süreceği ve devletin bekasını ifade eden bir tabir olan “Devlet-i Ebed Müddet” demişiz. Devletin bekası da ancak milletimiz tarafından kutsal sayılan değerlerle sağlanır. Bunlar; vatan, hâkimiyet, hürriyet, bağımsızlık, güvenlik, ve tabii ki adalettir. Türk devlet felsefesinde; "Töre konuşunca Han susar" denilmiş ve daha sonraki  dönemlerde de "adalet mülkün temelidir" sözleri bizim temel ilkemiz olmuştur. 

                                Biz Avukatların görevi,  hukukun uygulanması ve adaletin tecellisidir. Bunu yaparken de her türlü hukuksuzluğun karşısında durmak asli görevimizdir. Sessiz kalmamızın   beklenmesi, varlık sebebimizi inkar edin demektir. Bunun için konuşuyor, bunun için yanlışları söylüyor, bunun için mücadele ediyoruz.

                                Bunları yaparken de; davaların tarafı gibi görülüp saldırıya uğruyoruz, darp ediliyoruz, tehdit ediliyoruz ve ne yazık ki, hatta öldürülüyoruz.

Sayın Meslektaşlarım, Sayın Konuklar;

                              Her konuşmamın sonundaki temennimi tekrarlayarak; Adalete ve hukuka duyulan güvenin artacağı, hukukun üstün olacağı, insan hak ve özgürlüklerinin arzulanan seviyeye geldiği ve tüm yurttaşların bunlardan eşit olarak nasibini aldığı, demokrasinin temel ilkelerinin hüküm sürdüğü bir ortamda, içimizdeki adalet duygusunu kaybetmeden, kardeşçe, barış içinde güzel günler yaşamamız dileğiyle, tüm meslektaşlarımın Avukatlar Gününü en kalbi duygularımla kutluyor. Törenimize katılan tüm konuklarımızı ve meslektaşlarımı saygıyla selamlıyorum" ifadelerini kullandı. - DORUK

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.