Av. Prof. Dr. Ümit KOCASAKAL: NATO’ya Girdin, Bağımsızlığın Gitti

Güncel 24.12.2018 - 11:08, Güncelleme: 13.11.2023 - 06:33 2610+ kez okundu.
 

Av. Prof. Dr. Ümit KOCASAKAL: NATO’ya Girdin, Bağımsızlığın Gitti

Atatürkçü Düşünce Derneği Kütahya Şube Başkanı Ruhsen Kumdalı öncülüğünde, önceki dönem İstanbul Baro Başkanı Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal, 22 Aralık Cumartesi günü Hilton Otel’de “Kurtuluş Kuruluşta” adlı konferans verdi. Kütahyalıların konferansa ilgisi yoğundu. Olayların perde arkasına bakmak gerektiğini vurgulayan Kocasakal, kimyasal ve genetik operasyon ile karşı karşıya olduğumuzu ifade ederek, “Türkiye’nin, hepimizin genetiğiyle oynadılar.” Dedi.
Kütahya Baro Başkanı Av. Ahmet Atam, CHP Kütahya İl Başkanı Makbul Sarı, KÜSAD Başkanı Bayram YILDIZ , Eğitim İş Kütahya Şube Başkanı Musa Demir ve birçok vatandaşın katılımı ile gerçekleşen konferans, ADD Kütahya Şube Başkanı Ruhsen Kumdalı’nın açılış konuşması ile başladı.   Kumdalı, “Bizler, Atatürkçü Düşünce Derneği olarak  uygulamalar sonucu kendi içine kapanık bir yapıdan ibaret kalmışız. Oysa Atatürkçülük, Atatürkçü ve Atatürk ideallerini, Kuva-i Milliye Düşüncesini ve kurucu iradenin almış olduğu ilkeli kararları toplumsal yapının kılcallarına kadar ulaştırmayı gerektirir. Bizler Kütahya’ da bir ilke imza atarak böyle bir vizyonun öncülüğüne savunduk. Kırsaldaki insanın çaresizliği, tarımdaki çöküşün nedenleri, Cumhuriyetle birlikte sanayi ve eğitim devrimine ağırlık veren genç bir Cumhuriyetin bugün neden kaoslar yumağına dönüştüğünü anlatmak için, bu topluma Mustafa Kemal’ i ve Onun Ulu Önder olarak tarih sahnesine nasıl çıktığını anlatmamız lazım. Bu gün artık temel özgürlüklerden yoksunuz, bu gün artık devrim şehidi Kubilay’ ı unutturmak isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kısa kısa genel doğrular olarak altını çizmiş olduğum konulara da açıklık getirmesi dileğiyle değerli hocamızı davet ettik.” Diye konuştu. Daha sonra sahneye çıkarak konferansına başlayan Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal: “Ben buraya slogan atmaya gelmedim. Bazı şeyleri olabildiğince detaylarıyla sizlerle paylaşmaya geldim. Belgeye dayalı olarak konuşmak, olayları bir bütünsellik içinde görmek bakımından sizi bir yolculuğa çıkaracağım. Çünkü biz hepimiz, parçaya fazla odaklanmaktan büyük fotoğrafı göremiyoruz. Zaten istedikleri de bu. Gündelik siyasetin rüzgarlarında savrulmaktan ülkenin niçin bugünlere geldiğini ya göremiyoruz, çünkü görmemizi istemiyorlar ya da görmek istemiyoruz.” Dedi.   GERÇEK ANLAŞILMASIN DİYE TOPLUMDA GÜNAH KEÇİLERİ YARATIRLAR Metot konusunda bazı şeyler söylemek istediğini belirten Kocasakal, “Bize ne kadarını görmemizi istiyorlarsa o kadarını gösteriyorlar. Neden böyle oluyor? Çünkü bizler parçaya odaklanmaktan, bütünü göremiyoruz. Halbuki o parça, bütün içinde bir anlam ifade ediyor. Metot olarak bazı şeyleri belirtmek istiyorum. Her zaman büyük resim önemlidir. Yargı bağımsızlığı, kentlerin durumu, dış borç, dış ticaret açığı, enflasyon, tarım alanların mahvolması, AKP,, o, bu… Bunarın hepsi tek tek birtakım sorunlar. Siz bunları tarihsel süreçten ve o büyük resimden kopuk vaziyette ele alırsanız yanlışa düşersiniz. Büyük resim önemli. Bunlar hep zihinsel operasyon. Emperyalistler ne yapar biliyor musunuz? Gerçek anlaşılmasın diye toplumda günah keçileri yaratırlar. Bu neden yapıyor? Bütün elektrik ona yöneltilsin diye. Bu bir taktiktir. PARÇAYA ODAKLANIP BÜYÜK FOTOĞRAFI ISKALAMAYALIM Emperyalistlerin hizmetindeki ya da kullandığı her kişi veya kurumun tıpkı gıdalar gibi bir raf ömrü vardır. O son kullanma tarihi dolduğu zaman atarlar. Yerine de topluma yeni bir umut olarak pompalayacakları ve maalesef karşınıza büyük oranda Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olarak çıkan birilerini sürerler. Şimdilik parça parça atıyorum. Atatürk’ü en az tanıtan Atatürkçülerdir. Atatürk’ü saymak sevmek… bu insanı Atatürkçü yapmaz ki. Çünkü Atatürk’ü sevmek saymak zaten bu ülkenin kurucusuna karşı asgari bir ahlak namus ve vicdan borcudur. Bu doğrudur, bu olmalıdır ama bu insanı Atatürkçü yapmaz. Bir zikir Atatürkçüleri var, bir de fikir Atatürkçüleri var. Son dönemlerin kendimce gördüğüm en büyük tuzağını anlatacağım. Başlığı şu: “Atatürk ortak değerimizdir”. Bu söz kulağa çok güzel geliyor. Bunun altından neler çıkıyor ona bakacağız. Büyük fotoğraf önemlidir, parçaya odaklanıp, büyük fotoğrafı ıskalamayalım. ATATÜRKÇÜ OLMANIN BAZI ŞARTLARI VAR Bizi parçalara yöneltip, boğup büyük fotoğrafı görmemizi engellemeye çalışıyorlar. Metodoloji olarak birinci saptamam budur; büyük fotoğrafı görmek. İkincisi; bu çerçevede mesela partiler  bir neden değil, sonuçtur. Karşıtlık üzerinden gittiğinde bunları güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Bu saptamayı yaparken de bunları ve bugüne kadarki günahlarını vaftiz ettiğimizi zannetmesin kimse. Ama karşıtlık üzerinden de gitmek doğru değil. Sonuçları, neden olarak görmek, o sonuçlara götüren nedenleri iyi saptamak gerekiyor. Üçüncüsü; olaylara bütüncül yaklaşım ve görünenin arkasındakini görmeye çalışmamız lazım. Karşınıza Atatürk rozeti ile çıkan, iki cumhuriyet üç Atatürk diyen herkes Atatürkçü değildir. Atatürkçü olmanın bazı şartları var. Siz eğer Atatürk’ün bütün ilkelerini gak guk etmeden, utanmadan, sıkılmadan savunamıyorsanız, açık açık devletçilik, kamuculuk, halkçılık, üretim diyemiyorsanız olmaz. OLAYLARIN PERDE ARKASINA BAKMAMIZ GEREKİYOR Atatürk bugün olsaydı Avrupa Birliği’nin kapısından geçmez. Çünkü Atatürk’ün hedefi batılı olmaktı batıcı olmak değildi. Ulusal çıkarla bir hal gelmedikçe Rusya ile daima iyi ilişkiler kurun, Araplara bulaşmayın, batının kuyruğuna takılmayın demiştir. Türkiye ne zaman NATO’ya girdiyse işi bitti. Nerede kaldı ne Amerika ne Rusya? Önemli olan bağımsız Türkiye. O yüzden olaylara her zaman   gerektiğini düşünüyorum. NATO’dan çıkalım deniyor. Sanıldığı gibi Türkiye NATO’ya girmedi, NATO Türkiye’ye girdi, o nasıl çıkacak? Devlet aklı ile bu kararı alacaksın, kırmızı kitaba yazacaksın getirebileceği şeyler bakımında milli bir toparlanma sürecine girip gereği yapacaksın. Olayların perde arkasına bakmamız gerekiyor. Perde önündeki izleme yanıltabilir. KİMYASAL VE GENETİK OPERASYON İLE KARŞI KARŞIYAYIZ Türkiye’yi dizayn etmiş olan güç, acaba sadece iktidarı belirlemekle yetinmiş olabilir mi? Acaba bunun yanı sıra olası birtakım iktidar hedefleyenleri boş bırakmış olabilir mi? Oralara hiç dokunmamış olabilir mi? Her taşın altında emperyalizm var. Şeytanın en büyük gücü, var olmadığına inandırabilmesidir. Emperyalizmin de en büyük gücü var olmadığına ya da her taşın altında olmadığına inandırabilmesidir. Bunlar devlet yönetmeyi kabile yönetmek zannediyorlar. Reis, sadece kabilelerde vardır, demokrasilerde reis olmaz. Türkiye’nin hepimizin genetiğiyle oynadılar. Ülkenin genleriyle oynadılar.bir kimyasal ve genetik operasyonu ile karşı karşıyayız. HER OLAY, OLAYIN GEÇEKLEŞTİĞİ ZAMANIN KOŞULLARINA GÖRE DEĞERLENDİRİLİR Bu operasyonun nasıl gerçekleştiğini görmemiz lazım. metot açısından söyleyeceğim şu: her olay, her kişi, o olayın geçekleştiği zamanın koşullarına göre değerlendirilir. Siz, 1930’larda meydana gelen olayları 2018’in değerli ile değerlendiremezsiniz. Mesela Atatürk diktatördü diyorlar. Atatürk’ün Türkiye’yi yönettiği dönemde Avrupa faşizmden kırılıyor. Bu nasıl diktatörlük. Siz hiç üzerine vazife değilken çok partili siyasi hayat denemesi yapan bir diktatör gördünüz mü? Dünyanın hiçbir ülkesinde o ülkenin kurucu babası için diktatör denmez. Onunla ilgili kötü söz edilemez. Geçtiğimiz günlerde yapılan yeni havalimanı sular altında kalmadı, devlet sular altında kaldı. Devlet gitmiş, kurumlar gitmiş, rejim kayınpeder damat rejimi. ATATÜRK SANKİ  200 YIL İLERİDEN GERİYE GELMİŞ GİBİ Atatürk daha 1930’larda diyorki; iktisaden gelişememiş bir ülkenin kendisinden daha güçlü bir ülke ile kurduğu ittifak kağıt üstünde bir ittifak olur ama gerçekte bir bağımlılık olmaktan öteye geçemez diyor. Hükümetimiz bütün ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak ama hiçbir ülkeyle ittifak kurmama siyasetini gütmektedir. Atatürk sanki 200 yıl ileriden geriye gelmiş gibi. Türkiye’nin bugünlere gelmesinin ana noktalarını açıklayacağım. Bu operasyonun yapılabilmesi açısından ne gibi strateji izlediler bunları görebilirsek işi çözeceğiz. OPERASYONUN TEMELİNDE TÜRKİYE’Yİ ATOMİZE ETMEK VAR Şu anda Türkiye’nin en büyük ihtiyaç duyduğu sözcük yurttaş. Operasyonun temelinde Türkiye’yi atomize etmek var. Bunu nasıl yaparsınız? Yurttaşlığın dibine dinamit koyup güya zenginliğimiz adı altında etnikçiliği, mezhepçiliği ve diğer şeyleri öne çıkararak… millet olmak demek aynı soydan ya da aynı boydan gelmek demek değildir, millet olmak aynı yoldan gelmek, aynı coğrafyaya, aynı kadere ve aynı kadere sahip olmak demek. Operasyonu buradan yapıyorlar. Bu operasyon özellikle Alman devleti tarafından alevi yurttaşlarımız üzerinden yapılıyor. Hiçbir etnik kökenine bakmaksızın bütün Türkiye Cumhuriyeti insanı için hak ve özgürlük olması gerek. Bütün bu ayrımlar yetmediği için başı açık, başı kapalı olayı çıkardılar. Laikliği de doğru anlayamıyoruz. Yurttaşlık çok değerli bir kavramdır. Gerçekleri acı da olsa görmemiz gerekir. Ülkenin temeli sarsılmış durumda. Bizi birbirimize düşürmüşler. Atatürk ebediyete intikal ettiğinde Türkiye’nin durumu neydi? Osmanlı’nın bütün borçlarının tıkır tıkır ödeniyor olmasına rağmen ülkenin hiçbir şeyi olmamasına rağmen, okuma yazma oranı yüzde 1 buçuklarda, dünyada büyük ekonomik kriz var, bütün bunlara rağmen Türkiye her yıl mucize bir şekilde yüzde 9 büyüdü. Enflasyon sıfır, dış ticaret fazlası veriyor, bütçe fazlası veriyor… böyle bir ülkeden nasıl 737 milyar dolar dış borç ve son bir önceki yılın verileri ile yıllık 50 milyar dolar dış ticaret fazlası. Nasıl oldu da oradan bugünlere geldik? Türkiye’nin bugünlere gelmesinin bütün günahını bütün yükünü AKP’ye vermek doğru değil. Bu, Türkiye’yi bugüne kadar yöneten bütün cumhuriyet hükümetlerinin ortak hatası ile bugünlere gelmiştir.  ABD ile yakınlaşmaya başladığı andan itibaren olay bitiyor. Kürt sorunu demek Kürt kökenli yurttaşlarımıza haksızlıktır. Bu ülkede sorun değildir ki Kürt sorunu diyesin. Bu sorun az gelişmişlik, bölgesel eşitsizlik, feodalite, toprak ağalığı ve emperyalizm sorunu. Burada Kürt kökenli yurttaşlarımıza büyük operasyon yapılıyor. Kürt meselesi Atatürk beş sene daha yaşasaydı bitiyordu. Toprak reformun yapacaktı feodalite bitecekti ve sorun bitecekti ama ömrü yetmedi. Kürt sorunu, alevi sorunu, türban sorunu… Bizi atomize ediyorlar. SON DÖNEMLERİN TUZAĞI ŞU: “ATATÜRK ORTAK DEĞERİMİZ” “Bunlar yıllardır uğraşmalarına, bunca iftiraya, saldırıya karşın bir türlü Atatürk’ü yenemediklerini ve yenemeyeceklerini gördüler. Taktik değiştirdiler. Atatürk ortak değerimiz olsun, duvarda afiş olsun, tablo olsun, heykel olsun ama yeter ki sadece böyle kalsın, düşüncesi hayata aktarılmasın. Türkiye’nin birinci kırılma noktası 10 Kasım 1938’dir. Atatürk’ün ölümü ile birlikte devrim ve ameliyat yarım kalmıştır. İkinci kırılma noktası çok partili siyasi hayata çok erken geçmesidir. Siz 20 senede orta çağı temizleyemezsiniz. Çok partili siyasi hayata kadar yeşerecek toprak bulamayan karşı devrim çok parti siyasi hayatla beraber o yeşerecek toprağı bulmuştur. KÖY ENSTİTÜLERİNİ ASLINDA AMERİKA KAPATTIRDI Üçüncü kırılma köy enstitülerinin kapatılmasıdır. Köy enstitüleri nedir? Sadece öğretmen yetiştiren okullar değildir. Yöresel özelliklere göre  çiftçilik, arıcılık, nakış, dikiş, sinema, resim… Asında köy enstitüleri Rönesans’ı ıskalamış olan Türklerin Rönesans’ıydı. Köy enstitülerini aslında Amerika kapattırdı. Bence köy enstitüleri tekrar açılmalı. Ben bir ruha dönmekten, projeye dönmekten, kuruluşa dönmekten, üretime dönmekten, tekrar millet olmaya dönmekten bahsediyorum. NATO’YA GİRDİN, BAĞIMSIZLIĞIN GİTTİ Dördüncü kırılma; Türkiye’nin NATO’ya girmesidir. 195’de olay bitti. Atatürk’ün büyün düşüne sistemi ve ilkelerinin dayandığı ana temel her alanda bağımsızlık. Sen NATO’ya girdin, bağımsızlığın gitti. TÜRKİYE’DE BUGÜNE KADAR 110 CİVARINDA SİYASİ PARTİ KURULMUŞTUR Beşinci ve son kırılma noktası 12 Eylül 1980. Bütün olay 24 Ocak Kararları. 1 Eylül’den sonra seçimi kim kazandı? 4 ocak kararları Türkiye’nin son milli direniş noktalarının kırılıp uluslar arası sitemle tam olarak entegre edilmesi operasyonu. ama bir sorun vardı? Sen bu kararları budanmış bile olsa 61 anayasası hükümlerinde uygulama şansın yoktu. Darbe;  24 Ocak kararlarının uygulanmasının anayasal hukuki, siyasi, psikolojik altyapısı oluşturulmak için yapılmıştır. Hala devam etmektedir. Türkiye’de bugüne kadar 110 civarında siyasi parti kurulmuştur. Türkiye’de temel olarak iki siyasi akım arasında 200 yıldır mücadele; biri bağımsızlıktan ve demokrasiden yana olan ittihat ve terakki, diğeri mandacı zihniyeti temsil eden hürriyet ve itilaf çizgisidir. Mücadele bu ikisi arasındadır. “DEVLETİ ÇÖKETMEK İÇİN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ ÇÖKERTMEK LAZIM” Devletlerin de bağışıklık sistemleri var. Devleti çökertmek istiyorsan bağışıklık sistemini çökertmen lazım. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağışıklık sisteminin ilk ve birinci temel bağışıklık sistemi hatta bütün küresel mikroplara karşı füze savunma sistemi gibi onları yok eden Atatürk ve düşüncesidir. İlk ve en büyük bağışıklık sistemini çökertmeniz lazım. Yani, Atatürk’e saldırmanız lazım. Atatürk’e saldırmak sadece bunların ruh köklerindeki arızadan kaynaklanmıyor, bu aynı zamanda bir CIA ve İngiliz projesidir. İkincisi; ulus devlete saldırdılar. Bunun da bir nedeni var. emperyalizme bir tek ulus devlet direnebilir. Ulus devlet size her türlü alt kimliğinizden önce ve öte ortak bir aidiyet duygusu verir bunun adı da yurttaşlıktır. Ben bu ülkenin yurttaşıyım. Bunu böyle kabul ettiğinizde de şimdi yapıldığı gibi kürtlere ayrı hak ve özgürlük, alevilere ayrı hak ve özgürlük, Sünnilere ayrı hak ve özgürlük… siz bir alt kimliğin altını ne kadar kalın çizgiyle çizerseniz istemeden bile olsa öbürünü de o kadar çizmiş olursunuz. Ulus devlet bundan dolayı önemli. Üçüncüsü; o ülkenin ordusudur. Kimse Türk Silahlı kuvvetlerini başka ordularla karşılaştırmasın, dünyada örneği yok. Bu ordu hepimizin güvencesi. Bu ordu olmazsa kurda kuşa yem olursunuz. Şimdi anlıyor musun Ergenekon balyoz kumpaslarının nedenini. Buradan da bu bağışıklık sistemine saldırıyorlar. KAVRAMLAR ÜZERİNDEN OPERASYONLAR VAR Diğer diğer bağışıklık sistemi ve bence en tehlikelisi; bazı kavramları, hiçbirimizin karşı olmadığı, olamayacağı kavramların içini boşaltıyor, bunun içine zehir dolduruyor. Kavramlar üzerinden operasyonlar var. demokrasi, hoşgörü, kardeşlik, barış, zenginlik, globalleşme ifadelerini kullanıyorlar ama içini boşaltıp kullanıyorlar.  Yine bir ülkeyi çökertmek istiyorsanız değerlerine, tarihine, kurumlarına, kurucularına olan inancı sarsmanız lazım. 15 SENE İÇERİSİNDE TÜRKİYE BELÇİKA BÜYÜKLÜĞÜNDE TARIM TOPRAĞI KAYBETTİ Biz saçma sapan şeylerle birbirimizi yerken, ayrışırken, seçim falan derken Türkiye açlığa gidiyor, bunu hiç konuşan var mı? 15 sene içerisinde Türkiye Belçika büyüklüğünde tarım toprağı kaybetti. Niçin köylüye sen toprağını ekme, ekmezsen sana şu kadar para vereceğim diyorlar. Avrupa Birliği Türk tarımını çökertiyor. İhanetler diz boyu. Ülkeyi iki anlamda da satıyorlar. Hem gerçek anlamda; yabancıya tarım toprağı satmak ihanettir. Elin İngiliz’i, Fransız’ı ne diye Trakya’dan verimli tarım toprağı alır? Orada tarım yapıp kendi ülkelerini doyuracaklar, biz aç kalacağız. Bu tuzağı kuran çeteden de bahsetmesek olmaz. Ülkenin en çok hukuksuzluk içinde yüzdüğü bir dönemde  şu anda en çok sesinin çıkması gereken yer anayasa mahkemesi. Peki duyuyor musunuz? Hepsi siper pozisyonunda. Şu anda anayasa mahkemesi üyeleri ölü taklidi yapıyorlar. Birçoğu bakımından ölü hakimler ve savcılar derneği. İnsan korkabilir ama belli makamlarda onların korkmak gibi bir hakkı da yok. Korkuyor da olabilirsin. O zaman yapacağın bir şey var. Çıkacaksın halka diyeceksin ki ben korkuyorum, üzerimde baskı var bu şekilde devam edemiyorum ve istifa ediyorum. Bunu anlarım, bu onurlu bir davranıştır ama hem o makamda durup hem de bunun gerektirdiğini yapmazsanız işte bunu anlamam ve kabullenmem mümkün değil. Tarih sizi yazacak. İlerde çocuklarınızın yüzüne, gözlerine ve aynalara bakmaktan kaçacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti için söyleyecek bir sözü olan varsa ya şimdi söylesin ya sonsuza kadar sussun.” Diye konuştu. - DORUK
Atatürkçü Düşünce Derneği Kütahya Şube Başkanı Ruhsen Kumdalı öncülüğünde, önceki dönem İstanbul Baro Başkanı Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal, 22 Aralık Cumartesi günü Hilton Otel’de “Kurtuluş Kuruluşta” adlı konferans verdi. Kütahyalıların konferansa ilgisi yoğundu. Olayların perde arkasına bakmak gerektiğini vurgulayan Kocasakal, kimyasal ve genetik operasyon ile karşı karşıya olduğumuzu ifade ederek, “Türkiye’nin, hepimizin genetiğiyle oynadılar.” Dedi.

Kütahya Baro Başkanı Av. Ahmet Atam, CHP Kütahya İl Başkanı Makbul Sarı, KÜSAD Başkanı Bayram YILDIZ , Eğitim İş Kütahya Şube Başkanı Musa Demir ve birçok vatandaşın katılımı ile gerçekleşen konferans, ADD Kütahya Şube Başkanı Ruhsen Kumdalı’nın açılış konuşması ile başladı.

 

Kumdalı, “Bizler, Atatürkçü Düşünce Derneği olarak  uygulamalar sonucu kendi içine kapanık bir yapıdan ibaret kalmışız. Oysa Atatürkçülük, Atatürkçü ve Atatürk ideallerini, Kuva-i Milliye Düşüncesini ve kurucu iradenin almış olduğu ilkeli kararları toplumsal yapının kılcallarına kadar ulaştırmayı gerektirir. Bizler Kütahya’ da bir ilke imza atarak böyle bir vizyonun öncülüğüne savunduk. Kırsaldaki insanın çaresizliği, tarımdaki çöküşün nedenleri, Cumhuriyetle birlikte sanayi ve eğitim devrimine ağırlık veren genç bir Cumhuriyetin bugün neden kaoslar yumağına dönüştüğünü anlatmak için, bu topluma Mustafa Kemal’ i ve Onun Ulu Önder olarak tarih sahnesine nasıl çıktığını anlatmamız lazım. Bu gün artık temel özgürlüklerden yoksunuz, bu gün artık devrim şehidi Kubilay’ ı unutturmak isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Kısa kısa genel doğrular olarak altını çizmiş olduğum konulara da açıklık getirmesi dileğiyle değerli hocamızı davet ettik.” Diye konuştu.

Daha sonra sahneye çıkarak konferansına başlayan Av. Prof. Dr. Ümit Kocasakal: “Ben buraya slogan atmaya gelmedim. Bazı şeyleri olabildiğince detaylarıyla sizlerle paylaşmaya geldim. Belgeye dayalı olarak konuşmak, olayları bir bütünsellik içinde görmek bakımından sizi bir yolculuğa çıkaracağım. Çünkü biz hepimiz, parçaya fazla odaklanmaktan büyük fotoğrafı göremiyoruz. Zaten istedikleri de bu. Gündelik siyasetin rüzgarlarında savrulmaktan ülkenin niçin bugünlere geldiğini ya göremiyoruz, çünkü görmemizi istemiyorlar ya da görmek istemiyoruz.” Dedi.

 

GERÇEK ANLAŞILMASIN DİYE TOPLUMDA GÜNAH KEÇİLERİ YARATIRLAR

Metot konusunda bazı şeyler söylemek istediğini belirten Kocasakal, “Bize ne kadarını görmemizi istiyorlarsa o kadarını gösteriyorlar. Neden böyle oluyor? Çünkü bizler parçaya odaklanmaktan, bütünü göremiyoruz. Halbuki o parça, bütün içinde bir anlam ifade ediyor. Metot olarak bazı şeyleri belirtmek istiyorum. Her zaman büyük resim önemlidir. Yargı bağımsızlığı, kentlerin durumu, dış borç, dış ticaret açığı, enflasyon, tarım alanların mahvolması, AKP,, o, bu… Bunarın hepsi tek tek birtakım sorunlar. Siz bunları tarihsel süreçten ve o büyük resimden kopuk vaziyette ele alırsanız yanlışa düşersiniz. Büyük resim önemli. Bunlar hep zihinsel operasyon. Emperyalistler ne yapar biliyor musunuz? Gerçek anlaşılmasın diye toplumda günah keçileri yaratırlar. Bu neden yapıyor? Bütün elektrik ona yöneltilsin diye. Bu bir taktiktir.

PARÇAYA ODAKLANIP BÜYÜK FOTOĞRAFI ISKALAMAYALIM

Emperyalistlerin hizmetindeki ya da kullandığı her kişi veya kurumun tıpkı gıdalar gibi bir raf ömrü vardır. O son kullanma tarihi dolduğu zaman atarlar. Yerine de topluma yeni bir umut olarak pompalayacakları ve maalesef karşınıza büyük oranda Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olarak çıkan birilerini sürerler. Şimdilik parça parça atıyorum. Atatürk’ü en az tanıtan Atatürkçülerdir. Atatürk’ü saymak sevmek… bu insanı Atatürkçü yapmaz ki. Çünkü Atatürk’ü sevmek saymak zaten bu ülkenin kurucusuna karşı asgari bir ahlak namus ve vicdan borcudur. Bu doğrudur, bu olmalıdır ama bu insanı Atatürkçü yapmaz. Bir zikir Atatürkçüleri var, bir de fikir Atatürkçüleri var. Son dönemlerin kendimce gördüğüm en büyük tuzağını anlatacağım. Başlığı şu: “Atatürk ortak değerimizdir”. Bu söz kulağa çok güzel geliyor. Bunun altından neler çıkıyor ona bakacağız. Büyük fotoğraf önemlidir, parçaya odaklanıp, büyük fotoğrafı ıskalamayalım.

ATATÜRKÇÜ OLMANIN BAZI ŞARTLARI VAR

Bizi parçalara yöneltip, boğup büyük fotoğrafı görmemizi engellemeye çalışıyorlar. Metodoloji olarak birinci saptamam budur; büyük fotoğrafı görmek. İkincisi; bu çerçevede mesela partiler  bir neden değil, sonuçtur. Karşıtlık üzerinden gittiğinde bunları güçlendirmekten başka bir işe yaramaz. Bu saptamayı yaparken de bunları ve bugüne kadarki günahlarını vaftiz ettiğimizi zannetmesin kimse. Ama karşıtlık üzerinden de gitmek doğru değil. Sonuçları, neden olarak görmek, o sonuçlara götüren nedenleri iyi saptamak gerekiyor. Üçüncüsü; olaylara bütüncül yaklaşım ve görünenin arkasındakini görmeye çalışmamız lazım. Karşınıza Atatürk rozeti ile çıkan, iki cumhuriyet üç Atatürk diyen herkes Atatürkçü değildir. Atatürkçü olmanın bazı şartları var. Siz eğer Atatürk’ün bütün ilkelerini gak guk etmeden, utanmadan, sıkılmadan savunamıyorsanız, açık açık devletçilik, kamuculuk, halkçılık, üretim diyemiyorsanız olmaz.

OLAYLARIN PERDE ARKASINA BAKMAMIZ GEREKİYOR

Atatürk bugün olsaydı Avrupa Birliği’nin kapısından geçmez. Çünkü Atatürk’ün hedefi batılı olmaktı batıcı olmak değildi. Ulusal çıkarla bir hal gelmedikçe Rusya ile daima iyi ilişkiler kurun, Araplara bulaşmayın, batının kuyruğuna takılmayın demiştir. Türkiye ne zaman NATO’ya girdiyse işi bitti. Nerede kaldı ne Amerika ne Rusya? Önemli olan bağımsız Türkiye. O yüzden olaylara her zaman   gerektiğini düşünüyorum. NATO’dan çıkalım deniyor. Sanıldığı gibi Türkiye NATO’ya girmedi, NATO Türkiye’ye girdi, o nasıl çıkacak? Devlet aklı ile bu kararı alacaksın, kırmızı kitaba yazacaksın getirebileceği şeyler bakımında milli bir toparlanma sürecine girip gereği yapacaksın. Olayların perde arkasına bakmamız gerekiyor. Perde önündeki izleme yanıltabilir.

KİMYASAL VE GENETİK OPERASYON İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Türkiye’yi dizayn etmiş olan güç, acaba sadece iktidarı belirlemekle yetinmiş olabilir mi? Acaba bunun yanı sıra olası birtakım iktidar hedefleyenleri boş bırakmış olabilir mi? Oralara hiç dokunmamış olabilir mi? Her taşın altında emperyalizm var. Şeytanın en büyük gücü, var olmadığına inandırabilmesidir. Emperyalizmin de en büyük gücü var olmadığına ya da her taşın altında olmadığına inandırabilmesidir. Bunlar devlet yönetmeyi kabile yönetmek zannediyorlar. Reis, sadece kabilelerde vardır, demokrasilerde reis olmaz. Türkiye’nin hepimizin genetiğiyle oynadılar. Ülkenin genleriyle oynadılar.bir kimyasal ve genetik operasyonu ile karşı karşıyayız.

HER OLAY, OLAYIN GEÇEKLEŞTİĞİ ZAMANIN KOŞULLARINA GÖRE DEĞERLENDİRİLİR

Bu operasyonun nasıl gerçekleştiğini görmemiz lazım. metot açısından söyleyeceğim şu: her olay, her kişi, o olayın geçekleştiği zamanın koşullarına göre değerlendirilir. Siz, 1930’larda meydana gelen olayları 2018’in değerli ile değerlendiremezsiniz. Mesela Atatürk diktatördü diyorlar. Atatürk’ün Türkiye’yi yönettiği dönemde Avrupa faşizmden kırılıyor. Bu nasıl diktatörlük. Siz hiç üzerine vazife değilken çok partili siyasi hayat denemesi yapan bir diktatör gördünüz mü? Dünyanın hiçbir ülkesinde o ülkenin kurucu babası için diktatör denmez. Onunla ilgili kötü söz edilemez. Geçtiğimiz günlerde yapılan yeni havalimanı sular altında kalmadı, devlet sular altında kaldı. Devlet gitmiş, kurumlar gitmiş, rejim kayınpeder damat rejimi.

ATATÜRK SANKİ  200 YIL İLERİDEN GERİYE GELMİŞ GİBİ

Atatürk daha 1930’larda diyorki; iktisaden gelişememiş bir ülkenin kendisinden daha güçlü bir ülke ile kurduğu ittifak kağıt üstünde bir ittifak olur ama gerçekte bir bağımlılık olmaktan öteye geçemez diyor. Hükümetimiz bütün ülkelerle iyi ilişkiler içinde olmak ama hiçbir ülkeyle ittifak kurmama siyasetini gütmektedir. Atatürk sanki 200 yıl ileriden geriye gelmiş gibi.

Türkiye’nin bugünlere gelmesinin ana noktalarını açıklayacağım. Bu operasyonun yapılabilmesi açısından ne gibi strateji izlediler bunları görebilirsek işi çözeceğiz.

OPERASYONUN TEMELİNDE TÜRKİYE’Yİ ATOMİZE ETMEK VAR

Şu anda Türkiye’nin en büyük ihtiyaç duyduğu sözcük yurttaş. Operasyonun temelinde Türkiye’yi atomize etmek var. Bunu nasıl yaparsınız? Yurttaşlığın dibine dinamit koyup güya zenginliğimiz adı altında etnikçiliği, mezhepçiliği ve diğer şeyleri öne çıkararak… millet olmak demek aynı soydan ya da aynı boydan gelmek demek değildir, millet olmak aynı yoldan gelmek, aynı coğrafyaya, aynı kadere ve aynı kadere sahip olmak demek. Operasyonu buradan yapıyorlar. Bu operasyon özellikle Alman devleti tarafından alevi yurttaşlarımız üzerinden yapılıyor. Hiçbir etnik kökenine bakmaksızın bütün Türkiye Cumhuriyeti insanı için hak ve özgürlük olması gerek. Bütün bu ayrımlar yetmediği için başı açık, başı kapalı olayı çıkardılar. Laikliği de doğru anlayamıyoruz. Yurttaşlık çok değerli bir kavramdır.

Gerçekleri acı da olsa görmemiz gerekir. Ülkenin temeli sarsılmış durumda. Bizi birbirimize düşürmüşler. Atatürk ebediyete intikal ettiğinde Türkiye’nin durumu neydi? Osmanlı’nın bütün borçlarının tıkır tıkır ödeniyor olmasına rağmen ülkenin hiçbir şeyi olmamasına rağmen, okuma yazma oranı yüzde 1 buçuklarda, dünyada büyük ekonomik kriz var, bütün bunlara rağmen Türkiye her yıl mucize bir şekilde yüzde 9 büyüdü. Enflasyon sıfır, dış ticaret fazlası veriyor, bütçe fazlası veriyor… böyle bir ülkeden nasıl 737 milyar dolar dış borç ve son bir önceki yılın verileri ile yıllık 50 milyar dolar dış ticaret fazlası. Nasıl oldu da oradan bugünlere geldik? Türkiye’nin bugünlere gelmesinin bütün günahını bütün yükünü AKP’ye vermek doğru değil. Bu, Türkiye’yi bugüne kadar yöneten bütün cumhuriyet hükümetlerinin ortak hatası ile bugünlere gelmiştir.  ABD ile yakınlaşmaya başladığı andan itibaren olay bitiyor.

Kürt sorunu demek Kürt kökenli yurttaşlarımıza haksızlıktır. Bu ülkede sorun değildir ki Kürt sorunu diyesin. Bu sorun az gelişmişlik, bölgesel eşitsizlik, feodalite, toprak ağalığı ve emperyalizm sorunu. Burada Kürt kökenli yurttaşlarımıza büyük operasyon yapılıyor. Kürt meselesi Atatürk beş sene daha yaşasaydı bitiyordu. Toprak reformun yapacaktı feodalite bitecekti ve sorun bitecekti ama ömrü yetmedi. Kürt sorunu, alevi sorunu, türban sorunu… Bizi atomize ediyorlar.

SON DÖNEMLERİN TUZAĞI ŞU: “ATATÜRK ORTAK DEĞERİMİZ”

“Bunlar yıllardır uğraşmalarına, bunca iftiraya, saldırıya karşın bir türlü Atatürk’ü yenemediklerini ve yenemeyeceklerini gördüler. Taktik değiştirdiler. Atatürk ortak değerimiz olsun, duvarda afiş olsun, tablo olsun, heykel olsun ama yeter ki sadece böyle kalsın, düşüncesi hayata aktarılmasın. Türkiye’nin birinci kırılma noktası 10 Kasım 1938’dir. Atatürk’ün ölümü ile birlikte devrim ve ameliyat yarım kalmıştır. İkinci kırılma noktası çok partili siyasi hayata çok erken geçmesidir. Siz 20 senede orta çağı temizleyemezsiniz. Çok partili siyasi hayata kadar yeşerecek toprak bulamayan karşı devrim çok parti siyasi hayatla beraber o yeşerecek toprağı bulmuştur.

KÖY ENSTİTÜLERİNİ ASLINDA AMERİKA KAPATTIRDI

Üçüncü kırılma köy enstitülerinin kapatılmasıdır. Köy enstitüleri nedir? Sadece öğretmen yetiştiren okullar değildir. Yöresel özelliklere göre  çiftçilik, arıcılık, nakış, dikiş, sinema, resim… Asında köy enstitüleri Rönesans’ı ıskalamış olan Türklerin Rönesans’ıydı. Köy enstitülerini aslında Amerika kapattırdı. Bence köy enstitüleri tekrar açılmalı. Ben bir ruha dönmekten, projeye dönmekten, kuruluşa dönmekten, üretime dönmekten, tekrar millet olmaya dönmekten bahsediyorum.

NATO’YA GİRDİN, BAĞIMSIZLIĞIN GİTTİ

Dördüncü kırılma; Türkiye’nin NATO’ya girmesidir. 195’de olay bitti. Atatürk’ün büyün düşüne sistemi ve ilkelerinin dayandığı ana temel her alanda bağımsızlık. Sen NATO’ya girdin, bağımsızlığın gitti.

TÜRKİYE’DE BUGÜNE KADAR 110 CİVARINDA SİYASİ PARTİ KURULMUŞTUR

Beşinci ve son kırılma noktası 12 Eylül 1980. Bütün olay 24 Ocak Kararları. 1 Eylül’den sonra seçimi kim kazandı? 4 ocak kararları Türkiye’nin son milli direniş noktalarının kırılıp uluslar arası sitemle tam olarak entegre edilmesi operasyonu. ama bir sorun vardı? Sen bu kararları budanmış bile olsa 61 anayasası hükümlerinde uygulama şansın yoktu. Darbe;  24 Ocak kararlarının uygulanmasının anayasal hukuki, siyasi, psikolojik altyapısı oluşturulmak için yapılmıştır. Hala devam etmektedir. Türkiye’de bugüne kadar 110 civarında siyasi parti kurulmuştur. Türkiye’de temel olarak iki siyasi akım arasında 200 yıldır mücadele; biri bağımsızlıktan ve demokrasiden yana olan ittihat ve terakki, diğeri mandacı zihniyeti temsil eden hürriyet ve itilaf çizgisidir. Mücadele bu ikisi arasındadır.

“DEVLETİ ÇÖKETMEK İÇİN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ ÇÖKERTMEK LAZIM”

Devletlerin de bağışıklık sistemleri var. Devleti çökertmek istiyorsan bağışıklık sistemini çökertmen lazım. Türkiye Cumhuriyeti’nin bağışıklık sisteminin ilk ve birinci temel bağışıklık sistemi hatta bütün küresel mikroplara karşı füze savunma sistemi gibi onları yok eden Atatürk ve düşüncesidir. İlk ve en büyük bağışıklık sistemini çökertmeniz lazım. Yani, Atatürk’e saldırmanız lazım. Atatürk’e saldırmak sadece bunların ruh köklerindeki arızadan kaynaklanmıyor, bu aynı zamanda bir CIA ve İngiliz projesidir. İkincisi; ulus devlete saldırdılar. Bunun da bir nedeni var. emperyalizme bir tek ulus devlet direnebilir. Ulus devlet size her türlü alt kimliğinizden önce ve öte ortak bir aidiyet duygusu verir bunun adı da yurttaşlıktır. Ben bu ülkenin yurttaşıyım. Bunu böyle kabul ettiğinizde de şimdi yapıldığı gibi kürtlere ayrı hak ve özgürlük, alevilere ayrı hak ve özgürlük, Sünnilere ayrı hak ve özgürlük… siz bir alt kimliğin altını ne kadar kalın çizgiyle çizerseniz istemeden bile olsa öbürünü de o kadar çizmiş olursunuz. Ulus devlet bundan dolayı önemli. Üçüncüsü; o ülkenin ordusudur. Kimse Türk Silahlı kuvvetlerini başka ordularla karşılaştırmasın, dünyada örneği yok. Bu ordu hepimizin güvencesi. Bu ordu olmazsa kurda kuşa yem olursunuz. Şimdi anlıyor musun Ergenekon balyoz kumpaslarının nedenini. Buradan da bu bağışıklık sistemine saldırıyorlar.

KAVRAMLAR ÜZERİNDEN OPERASYONLAR VAR

Diğer diğer bağışıklık sistemi ve bence en tehlikelisi; bazı kavramları, hiçbirimizin karşı olmadığı, olamayacağı kavramların içini boşaltıyor, bunun içine zehir dolduruyor. Kavramlar üzerinden operasyonlar var. demokrasi, hoşgörü, kardeşlik, barış, zenginlik, globalleşme ifadelerini kullanıyorlar ama içini boşaltıp kullanıyorlar.  Yine bir ülkeyi çökertmek istiyorsanız değerlerine, tarihine, kurumlarına, kurucularına olan inancı sarsmanız lazım.

15 SENE İÇERİSİNDE TÜRKİYE BELÇİKA BÜYÜKLÜĞÜNDE TARIM TOPRAĞI KAYBETTİ

Biz saçma sapan şeylerle birbirimizi yerken, ayrışırken, seçim falan derken Türkiye açlığa gidiyor, bunu hiç konuşan var mı? 15 sene içerisinde Türkiye Belçika büyüklüğünde tarım toprağı kaybetti. Niçin köylüye sen toprağını ekme, ekmezsen sana şu kadar para vereceğim diyorlar. Avrupa Birliği Türk tarımını çökertiyor. İhanetler diz boyu. Ülkeyi iki anlamda da satıyorlar. Hem gerçek anlamda; yabancıya tarım toprağı satmak ihanettir. Elin İngiliz’i, Fransız’ı ne diye Trakya’dan verimli tarım toprağı alır? Orada tarım yapıp kendi ülkelerini doyuracaklar, biz aç kalacağız. Bu tuzağı kuran çeteden de bahsetmesek olmaz. Ülkenin en çok hukuksuzluk içinde yüzdüğü bir dönemde  şu anda en çok sesinin çıkması gereken yer anayasa mahkemesi. Peki duyuyor musunuz? Hepsi siper pozisyonunda. Şu anda anayasa mahkemesi üyeleri ölü taklidi yapıyorlar. Birçoğu bakımından ölü hakimler ve savcılar derneği. İnsan korkabilir ama belli makamlarda onların korkmak gibi bir hakkı da yok. Korkuyor da olabilirsin. O zaman yapacağın bir şey var. Çıkacaksın halka diyeceksin ki ben korkuyorum, üzerimde baskı var bu şekilde devam edemiyorum ve istifa ediyorum. Bunu anlarım, bu onurlu bir davranıştır ama hem o makamda durup hem de bunun gerektirdiğini yapmazsanız işte bunu anlamam ve kabullenmem mümkün değil. Tarih sizi yazacak. İlerde çocuklarınızın yüzüne, gözlerine ve aynalara bakmaktan kaçacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti için söyleyecek bir sözü olan varsa ya şimdi söylesin ya sonsuza kadar sussun.” Diye konuştu. - DORUK

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve dorukmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.